to reach
Örnekler
The beach can only be reached by boat.
Sahile sadece tekneyle ulaşılabilir.
The pyramids can be reached by public transport.
Piramitlere toplu taşıma ile ulaşılabilir.
Örnekler
Daytime temperatures can reach 40 ° C.
Gündüz sıcaklıkları 40°C'ye ulaşabilir.
Her popularity reached its peak in the late 1990s.
Popülaritesi 1990'ların sonunda ulaştı zirvesine.
02
iletişim sağlamak
to manage to contact someone by phone or radio
Transitive: to reach sb
Örnekler
Do you know where I can reach him?
Onu nerede ulaşabileceğimi biliyor musun?
I can probably reach him on his mobile.
Muhtemelen onu cep telefonunda ulaşabilirim.
03
ulaşmak, dokunmak
to extend one's hand far enough to be able to pick something up, touch something, etc.
Transitive: to reach sth
Intransitive
Örnekler
Can you reach the light switch from where you're sitting?
Oturduğun yerden ışık düğmesine ulaşabilir misin?
Grab the end of the rope. ’ ‘ I ca n't reach that far!
İpin ucunu tut.’ ‘O kadar uzağa ulaşamıyorum!
3.1
uzanmak, ermek
to stretch one's arm in the direction of something in an attempt to pick it up, touch it, etc.
Intransitive: to reach somewhere | to reach for sth
Örnekler
He reached into his pocket and pulled out his phone.
Cebine uzandı ve telefonunu çıkardı.
She reached inside her bag for a pen.
O, bir kalem almak için çantasının içine uzandı.
04
ulaşmak (hedef, amaç)
to devote time and effort to achieve a particular goal
Transitive: to reach a goal
Örnekler
Politicians again failed to reach an agreement.
Politikacılar bir kez daha bir anlaşmaya varmayı başaramadı.
The jury was unable to reach a verdict.
Jüri bir karara varamadı.
Örnekler
A skirt that reaches halfway down her legs
Bacaklarının yarısına ulaşan bir etek
Her hair reaches down to her waist.
Saçları beline kadar uzanıyor.
06
ulaşmak
to achieve something, especially after a lot of thinking or discussion
Transitive: to reach a decision or solution
Örnekler
In the end we reached a compromise.
Sonunda bir uzlaşmaya vardık.
After hours of negotiation, they finally reached an agreement.
Saatler süren müzakerelerden sonra nihayet bir anlaşmaya vardılar.
07
kulağına gelmek
to be brought to someone's attention
Transitive: to reach sb
Örnekler
The rumors eventually reached the President.
Söylentiler sonunda Başkan'a ulaştı.
News of the groundbreaking discovery quickly reached the scientific community.
Çığır açan keşif haberi hızla bilim camiasına ulaştı.
08
ulaşmak, erişmek
to be able to be seen or heard by a number of people
Transitive: to reach an audience
Örnekler
Cable TV reaches a huge audience.
Kablolu TV, büyük bir kitleye ulaşır.
Through the internet we are able to reach a wider audience.
İnternet sayesinde daha geniş bir kitleye ulaşabiliyoruz.
Reach
01
erişim, uzanma
the act of physically reaching or thrusting out
02
erişim, kapsam
an area in which something acts or operates or has power or control
03
erişim, kapsam
the range or extent of something, such as influence or ability to affect
Örnekler
The reach of the company's products extends to many countries.
Şirketin ürünlerinin erişimi birçok ülkeye uzanır.
The campaign 's reach increased after going viral.
Kampanyanın erişimi viral olduktan sonra arttı.
04
ulaşım, sınır
the limit of capability
05
uzantı, bölüm
a long, unbroken area of land or water that goes far in one direction
Örnekler
The hikers explored the high reaches of the mountain.
Yürüyüşçüler, dağın yüksek uzantılarını keşfetti.
The upper reaches of the river were calm and quiet.
Nehrin üst kısmı sakin ve sessizdi.
Leksikal Ağaç
overreach
reach
