fail
fail
feɪl
feyl
British pronunciation
/feɪl/

"fail"kelimesinin İngilizce tanımı ve anlamı

to fail
01

başarısızlığa uğramak

to be unsuccessful in accomplishing something
Intransitive
to fail definition and meaning
example
Örnekler
Despite their best efforts, the plan failed.
En iyi çabalarına rağmen, plan başarısız oldu.
The experiment failed due to unforeseen complications.
Deney, öngörülemeyen komplikasyonlar nedeniyle başarısız oldu.
02

kazanamamak (sınav), sınavı başaramamak

to be unsuccessful in an examination or course
Transitive: to fail an examination or course
to fail definition and meaning
example
Örnekler
Despite studying hard, he failed the math test.
Sıkı çalışmasına rağmen, matematik testinde başarısız oldu.
I worked extra hours to avoid failing the important project.
Önemli projede başarısız olmamak için fazla mesai yaptım.
03

[bir şey yapmamak]

to not carry out or fulfill an expected action or responsibility
Transitive: to fail to do sth
example
Örnekler
She failed to call her friend as promised, leaving him disappointed.
Söz verdiği gibi arkadaşını aramakta başarısız oldu, onu hayal kırıklığına uğrattı.
He often fails to submit his assignments on time, frustrating his teachers.
Ödevlerini zamanında teslim etmeyi sıklıkla başaramaz, bu da öğretmenlerini hayal kırıklığına uğratır.
04

düş kırıklığına uğratmak

to disappoint or abandon someone by not meeting their expectations or providing support
Transitive: to fail sb
example
Örnekler
She promised to help but failed her team when the pressure mounted.
Yardım edeceğine söz verdi ancak baskı arttığında ekibini başarısız bıraktı.
The leader vowed never to fail his people, even in the toughest circumstances.
Lider, en zorlu koşullarda bile halkını asla hayal kırıklığına uğratmayacağına söz verdi.
05

arıza vermek, bozulmak

to stop functioning correctly or completely break down
Intransitive
example
Örnekler
The old car failed on the highway, leaving them stranded.
Eski araba otoyolda arıza yaptı, onları mahsur bıraktı.
Her phone failed just when she needed to make an important call.
Telefonu önemli bir arama yapması gerektiğinde arıza verdi.
06

başarısızlığa uğramak

to be unable to do something or achieve a desired outcome
Transitive: to fail to do sth
example
Örnekler
She failed to finish the book in time for the discussion.
Tartışma için kitabı zamanında bitirmeyi başaramadı.
He failed to meet the deadline despite working overtime.
Fazla mesai yapmasına rağmen son teslim tarihine yetişmeyi başaramadı.
07

kötüleşmek

to lose strength or quality over time, becoming less effective or reliable
Intransitive
example
Örnekler
Her eyesight began to fail as she grew older.
Yaşlandıkça görüşü zayıflamaya başladı.
Over the years, the bridge ’s structural integrity started to fail.
Yıllar geçtikçe, köprünün yapısal bütünlüğü bozulmaya başladı.
08

yetersiz olmak

to be inadequate or unavailable when needed or expected
Intransitive
example
Örnekler
When the wheat crop failed, the village faced a severe food shortage.
Buğday mahsulü başarısız olduğunda, köy ciddi bir gıda sıkıntısıyla karşı karşıya kaldı.
As the water supply failed, residents were forced to ration what little they had.
Su kaynağı başarısız olduğu için, sakinler sahip oldukları az şeyi karneye bağlamak zorunda kaldılar.
09

iflas etmek

to stop operating or trading due to financial bankruptcy
Intransitive
example
Örnekler
The company failed after months of declining sales and mounting debts.
Şirket, aylarca süren satış düşüşleri ve artan borçların ardından başarısız oldu.
Many small businesses fail within their first year of operation.
Birçok küçük işletme, faaliyetlerinin ilk yılında başarısız olur.
10

başarısız olmak, kalmak

to determine that someone has not met the required standard in an examination or test
Transitive: to fail a candidate or examinee
example
Örnekler
The instructor failed half the class for not meeting the minimum requirements.
Eğitmen, asgari gereksinimleri karşılamadığı için sınıfın yarısını başarısız etti.
She was devastated when she learned that the panel had failed her on the driving test.
Sürücü testinde jürinin onu başarısız bulduğunu öğrendiğinde perişan oldu.
11

başarısız olmak, yetersiz kalmak

to not succeed in reaching a desired objective or goal
Intransitive: to fail in an effort
example
Örnekler
The team failed in their quest for the championship after a narrow defeat.
Takım, dar bir yenilginin ardından şampiyonluk arayışında başarısız oldu.
She failed in her attempt to climb the mountain due to harsh weather.
Sert hava koşulları nedeniyle dağa tırmanma girişiminde başarısız oldu.
Fail
01

başarısızlık

a mistake or unsuccessful act
example
Örnekler
The launch of the new product was a major fail due to poor marketing.
Yeni ürünün lansmanı, zayıf pazarlama nedeniyle büyük bir başarısızlık oldu.
Despite his efforts, his attempt to climb the mountain ended in a fail.
Çabalarına rağmen, dağa tırmanma girişimi bir başarısızlık ile sonuçlandı.
02

başarısızlık, kalmak

a grade below the passing standard, indicating insufficient performance or mastery of the subject matter
example
Örnekler
She received a fail in her final biology exam despite her efforts.
Çabalarına rağmen final biyoloji sınavında başarısız oldu.
His chemistry paper showed a fail, disappointing him.
Kimya makalesi bir başarısızlık gösterdi, bu da onu hayal kırıklığına uğrattı.
LanGeek
Uygulamayı İndir
langeek application

Download Mobile App

stars

app store