to lean
01
eğilmek
to bend from a straight position typically to rest the body against something for support
Intransitive: to lean against sth | to lean on sth
Örnekler
Feeling tired after the hike, she decided to lean against the tree to catch her breath.
Yürüyüşten sonra yorgun hisseden, nefesini tutmak için ağaca yaslanmaya karar verdi.
The construction worker took a break and leaned on the scaffolding, surveying the progress of the building.
İnşaat işçisi bir mola verdi ve iskelenin üzerine yaslanarak binanın ilerlemesini gözden geçirdi.
02
eğilim göstermek
to have a tendency to choose or support something
Intransitive: to lean toward a specific option
Örnekler
She leans politically to the left.
O, politik olarak sola yatar.
I lean toward taking the earlier flight to avoid traffic.
Eğilimim trafiği önlemek için daha erken uçağı almaya yöneliktir.
03
dayanmak, güvenmek
to depend on for support, guidance, or inspiration
Transitive: to lean on sb/sth
Örnekler
During challenging times, she would lean on her friends for emotional support.
Zor zamanlarda, duygusal destek için arkadaşlarına dayanırdı.
In times of uncertainty, many people lean on their faith or spirituality for guidance.
Belirsizlik zamanlarında birçok insan rehberlik için inancına veya maneviyatına dayanır.
04
yaslamak, dayamak
to cause or allow something to rest against another object
Transitive: to lean sth against sth
Örnekler
She leaned her bike against the fence before entering the store.
Mağazaya girmeden önce bisikletini çite yasladı.
The artist carefully leaned the canvas against the easel, preparing to start painting.
Ressam, resim yapmaya başlamak için hazırlanırken tuvali dikkatlice şövale yasladı.
lean
01
endamlı
(of a person or animal) thin and fit in a way that looks healthy, often with well-defined muscles and minimal body fat
Örnekler
The athlete had a lean physique, with sculpted muscles and low body fat.
Atlet, belirgin kasları ve düşük vücut yağı ile fit bir fiziğe sahipti.
Despite his age, he maintained a lean and healthy appearance through regular exercise.
Yaşına rağmen, düzenli egzersiz sayesinde fit ve sağlıklı bir görünüm sergiledi.
02
yağsız
(of meat) containing a small or no amount of fat
Örnekler
He opted for lean ground turkey instead of beef for a healthier burger option.
Daha sağlıklı bir burger seçeneği için sığır eti yerine yağsız kıyma hindi tercih etti.
She enjoyed a lean cut of grilled chicken breast, low in fat and high in protein.
Az yağlı ve yüksek proteinli, ızgara tavuk göğsünün yağsız bir diliminin tadını çıkardı.
03
yağsız, fakir
lacking in mineral content or combustible material
04
kârlı olmayan, refah olmayan
not profitable or prosperous
05
ince, zayıf
containing little excess
Lean
01
eğim, meyil
the property possessed by a line or surface that departs from the vertical
02
lean, mor içecek
a recreational drink made from codeine-laced promethazine syrup, often mixed with soda and candy
Örnekler
He sipped lean while listening to his favorite tracks.
En sevdiği şarkıları dinlerken lean içti.
Some people mix cough syrup with soda to make lean.
Bazı insanlar öksürük şurubunu gazozla karıştırarak lean yapar.
Leksikal Ağaç
leaner
leaning
leaning
lean



























