forward
01
ileriye doğru
to or toward the front
Dialect
American
American
Örnekler
She stepped forward to address the audience.
O, izleyicilere hitap etmek için ileri adım attı.
The teacher asked the students to step forward one by one to present their projects.
Öğretmen, öğrencilerden projelerini sunmak için tek tek ileri adım atmalarını istedi.
02
ileri, ileriye doğru
toward making progress or advancing in a particular area or goal
Örnekler
Their dedication moved the initiative forward despite the setbacks.
Kararlılıkları, aksiliklere rağmen girişimi ileri (forward) taşıdı.
The new strategy pushed the company forward in the race for market dominance.
Yeni strateji, şirketi pazar hakimiyeti yarışında ileriye itti.
Örnekler
Looking forward, the company aims to expand its market presence.
İleriye bakarken, şirket pazar varlığını genişletmeyi hedefliyor.
We need to plan forward for the upcoming year.
Önümüzdeki yıl için ileriye doğru plan yapmamız gerekiyor.
forward
Örnekler
The forward seats in the auditorium offer the best view of the stage.
Oditoryumdaki ön koltuklar sahnenin en iyi görüntüsünü sunar.
The captain stood at the forward edge of the ship, peering out into the vast ocean ahead.
Kaptan, geminin ön kenarında durdu, önündeki uçsuz bucaksız okyanusa bakıyordu.
02
cüretkar, uygunsuz
moving beyond typical social boundaries, often in an intrusive or inappropriate way
Örnekler
His forward remarks made everyone at the meeting uncomfortable.
Onun uygunsuz sözleri toplantıdaki herkesi rahatsız etti.
She was known for her forward attitude, often speaking her mind without hesitation.
Doğrudan tavrıyla tanınıyordu, sık sık tereddüt etmeden fikrini söylerdi.
Örnekler
The forward progress of technology has transformed the way we live.
Teknolojinin ileriye doğru ilerlemesi, yaşama şeklimizi dönüştürdü.
The team 's forward movement is reflected in their increased productivity.
Takımın ileri hareketi, artan üretkenliklerinde yansıtılıyor.
Örnekler
The forward woman spoke without hesitation.
Küstah kadın tereddüt etmeden konuştu.
Despite being forward, he earned respect.
Kendinden emin olmasına rağmen, saygı kazandı.
05
ileri görüşlü, geleceğe dönük
concerned with events or situations expected to happen
Örnekler
The forward approach focuses on long-term sustainability.
İleriye dönük yaklaşım, uzun vadeli sürdürülebilirliğe odaklanır.
She made forward plans for her career development.
Kariyer gelişimi için ileriye dönük planlar yaptı.
to forward
01
göndermek
to send something, such as an email or letter, that you have received, to someone else
Ditransitive: to forward an email or letter to sb
Örnekler
I will forward your email to the appropriate department for further assistance.
E-postanızı daha fazla yardım için uygun departmana ileteceğim.
The secretary forwarded the important document to the CEO for review.
Sekreter, önemli belgeyi CEO'ya incelemesi için iletti.
02
ilerletmek, desteklemek
to promote or support the progress or development of something
Transitive: to forward a goal
Örnekler
The organization aims to forward the research in renewable energy technologies.
Organizasyon, yenilenebilir enerji teknolojilerindeki araştırmaları ilerletmeyi amaçlıyor.
Parents and educators work together to forward the educational development of students.
Ebeveynler ve eğitimciler, öğrencilerin eğitimsel gelişimini ilerletmek için birlikte çalışır.
03
iletmek, yönlendirmek
to send something along its route from a stopping point in the middle of the journey
Transitive: to forward sth somewhere
Örnekler
The package was forwarded from the local distribution center to its final destination.
Paket, yerel dağıtım merkezinden nihai varış noktasına iletildi.
The military base received supplies and then forwarded them to the troops stationed in remote areas.
Askeri üs malzemeleri aldı ve ardından onları uzak bölgelerde konuşlanmış birliklere iletti.
Forward
01
forvet, hücum oyuncusu
a player in a sport, particularly in soccer or basketball, who primarily focuses on scoring goals or points
Örnekler
The forward scored two goals in the final match.
Forvet, final maçında iki gol attı.
She played as a forward on the basketball team, leading in points scored.
Basketbol takımında forvet olarak oynadı ve sayı kralı oldu.
02
ilerleme
the action of advancing or moving ahead through a recorded media file, such as a video or audio track, to a later point in the content
Örnekler
She pressed forward to bypass the commercials in the recorded show.
Kaydedilen şovdaki reklamları atlamak için ileri sarma tuşuna bastı.
He accidentally hit forward and missed an important part of the lecture.
Yanlışlıkla ileri sarma tuşuna bastı ve dersin önemli bir bölümünü kaçırdı.
