to anchor
01
demir atmak
to moor a ship or boat to the bottom of the sea to stop it from moving away
Transitive: to anchor a ship or boat somewhere
Örnekler
They anchored the sailboat near the shore, allowing them to swim and relax without worrying about it drifting away.
Yelkenliyi kıyıya yakın bir yere demirlediler, böylece uzaklaşması endişesi olmadan yüzebildiler ve rahatlayabildiler.
The captain decided to anchor the yacht in a secluded cove, creating a peaceful and private setting for the guests.
Kaptan, misafirler için huzurlu ve özel bir ortam yaratmak için yatı tenha bir koyda demirlemeye karar verdi.
02
demirlemek, sabitlemek
to secure or fasten something firmly in place, often to prevent movement or ensure stability
Transitive: to anchor sb/sth | to anchor sth to sth | to anchor sth into sth
Örnekler
She anchored the tent stakes into the ground to prevent the tent from being blown away by the strong winds.
O, güçlü rüzgarların çadırı uçurmasını önlemek için çadır kazıklarını yere çapa attı.
He carefully anchored the bookshelf to the wall to prevent it from toppling over.
O, devrilmesini önlemek için kitaplığı dikkatlice duvara sabitledi.
Örnekler
He has been chosen to anchor the nightly news broadcast.
O, gece haber yayınını sunmak üzere seçildi.
She will anchor the new talk show series starting next month.
Önümüzdeki ay başlayacak yeni talk show serisini sunacak.
Anchor
01
ankorman, haberleri sunan kişi
someone who introduces news on a live TV or radio program by other broadcasters
Örnekler
The anchor delivered the breaking news with a calm and authoritative demeanor.
Sunucu, son dakika haberlerini sakin ve otoriter bir tavırla sundu.
She became a household name as the anchor of the primetime news program.
Prime time haber programının sunucusu olarak herkesin tanıdığı bir isim haline geldi.
02
çapa, demir
a heavy object, usually made of metal, designed to secure a vessel or structure firmly to the bottom of a body of water to prevent drifting
Örnekler
The sailors lowered the anchor to secure the ship during the storm.
Denizciler, fırtına sırasında gemiyi sabitlemek için çapayı indirdi.
The diver checked the anchor before descending into the deep waters.
Dalışçı, derin sulara inmeden önce çapayı kontrol etti.
03
a source of stability, support, or central influence in a system, organization, or situation
Örnekler
She served as the anchor of the team during difficult times.
The mentor was an anchor for the young students.
