Blaze
01
alev
a strong, bright flame or fire
Örnekler
The firefighters struggled to control the raging blaze.
A blaze erupted in the kitchen, filling the room with smoke.
02
a source of trouble or difficulty
Örnekler
The sudden storm became a blaze for the stranded hikers.
Losing his job set off a blaze of personal problems.
03
loud and unruly mischief
Örnekler
The children 's party was full of boisterous blaze.
He was notorious for his youthful blaze at school events.
04
a light in the field of vision that is brighter than what the eyes are adapted to
Örnekler
The sudden blaze of headlights hurt her eyes.
He shielded his eyes from the blaze of the midday sun.
05
a pale or bright marking on the surface of an animal, especially a horse
Örnekler
The horse had a white blaze running down its forehead.
A blaze on the dog's chest made it easy to identify.
to blaze
01
alevlenmek
to burn in a very bright and strong flame
Intransitive
Örnekler
The fire blazed fiercely, lighting up the night sky.
Ateş alevlenerek şiddetle yanıyor, gece gökyüzünü aydınlatıyordu.
The fireplace blazed with warmth on a cold winter evening.
Şömine, soğuk bir kış akşamında sıcaklıkla alevleniyordu.
02
parlamak, şiddetle yanmak
to shine or burn with great brightness or intensity
Intransitive
Örnekler
The sun blazed in the sky, making it hard to look directly at it.
Güneş gökyüzünde parıldıyordu, bu da ona doğrudan bakmayı zorlaştırıyordu.
The lights of the city blazed brightly through the night.
Şehrin ışıkları gece boyunca parıldıyordu.
03
rastgele ateş etmek, nişan almadan ateş etmek
to fire a gun repeatedly or without aiming carefully
Intransitive
Örnekler
The police officer blazed at the fleeing car, trying to stop it.
Polis memuru, kaçan arabayı durdurmaya çalışırken ateş etti.
The soldier 's gun blazed continuously, sending echoes through the valley.
Askerin silahı sürekli ateş ediyordu, vadide yankılar gönderiyordu.
04
işaretlemek, bir patika açmak
to create or indicate a path or route by marking trees
Transitive: to blaze a path
Örnekler
The hikers blazed a trail through the dense forest to reach the summit.
Yürüyüşçüler, zirveye ulaşmak için yoğun ormanda bir patika işaretlediler.
They blazed a new path across the field, cutting through the tall grass.
Onlar, uzun otların arasından geçerek tarlada yeni bir yol açtılar.
05
hızla gitmek, şimşek gibi geçmek
to move or advance at an extremely fast pace
Intransitive: to blaze somewhere
Örnekler
The car blazed down the highway, overtaking every vehicle in sight.
Araba, görüş alanındaki her aracı geçerek otoyolda hızla ilerledi.
The athlete blazed to the finish line, breaking the previous record.
Atlet, önceki rekoru kırarak bitiş çizgisine hızla ilerledi.
06
yayınlamak, ilan etmek
to announce news, in a way and manner that it gets a lot of attention
Transitive: to blaze news
Örnekler
The newspaper blazed the breaking news story across its front page, capturing the attention of readers.
Gazete, manşetinde parladı ve okuyucuların dikkatini çeken son dakika haberini duyurdu.
The online news outlet blazed the exclusive interview with the celebrity, generating significant buzz on social media.
Çevrimiçi haber sitesi, ünlüyle yapılan özel röportajı büyük bir heyecanla duyurdu ve sosyal medyada önemli bir yankı uyandırdı.
