to dissolve
01
çözmek
to make a substance one with a liquid
Transitive: to dissolve a substance in a liquid
Örnekler
The pharmacist instructed him to dissolve the medication in water before taking it.
Eczacı, ilacı içmeden önce suda çözdürmesini söyledi.
She dissolved the sugar in her tea by stirring it vigorously.
Şekerini çayında çözerek şiddetle karıştırdı.
02
erimek
(of a solid) to become one with a liquid
Intransitive
Örnekler
Sugar dissolves quickly in hot tea.
Şeker, sıcak çayda hızla çözünür.
The effervescent tablet is currently dissolving in a glass of water.
Efervesan tablet şu anda bir bardak suda çözülüyor.
03
dağılmak, yok olmak
to gradually fade away or disappear
Intransitive
Örnekler
The tension between them seemed to dissolve as they talked things out.
Konuştukça aralarındaki gerginlik dağılmış gibi görünüyordu.
With time, the pain of the loss started to dissolve, replaced by fond memories.
Zamanla, kaybın acısı dağılmaya başladı, yerini güzel anılar aldı.
04
sona ermek, feshedilmek
to come to an end or be annulled
Intransitive
Örnekler
After years of disagreements, the business partnership dissolved.
Yıllar süren anlaşmazlıkların ardından, iş ortaklığı sona erdi.
The political coalition dissolved when key members withdrew their support, leaving the alliance powerless.
Siyasi koalisyon, önemli üyelerin desteğini çekmesiyle dağıldı, ittifakı güçsüz bıraktı.
05
dağıtmak, dağılmak
to break up and stop functioning as a unit
Intransitive
Örnekler
The political party began to dissolve as internal conflicts and disagreements escalated among its members.
Siyasi parti, üyeleri arasında iç çatışmalar ve anlaşmazlıklar arttıkça dağılmaya başladı.
The relationship between the neighboring countries started to dissolve as diplomatic negotiations failed to resolve border disputes.
Komşu ülkeler arasındaki ilişki, sınır anlaşmazlıklarını çözmekte başarısız olan diplomatik müzakereler nedeniyle çözülmeye başladı.
06
birlikteliği sona erdirmek, dağılmasına neden olmak
to formally end an official or business assembly
Transitive: to dissolve an organization or business
Örnekler
After years of declining profits, the company 's board of directors voted to dissolve the corporation.
Yıllarca süren kâr düşüşlerinin ardından, şirketin yönetim kurulu feshetmek için oy kullandı.
The shareholders voted to dissolve the company's board of directors and appoint new leadership.
Hissedarlar, şirketin yönetim kurulunu feshetmek ve yeni bir liderlik atamak için oy kullandı.
07
feshetmek, sona erdirmek
to formally annul or end a contractual agreement
Transitive: to dissolve a contractual agreement
Örnekler
After years of marital strife, they decided to dissolve their marriage and file for divorce.
Yıllar süren evlilik çatışmalarından sonra, evliliklerini feshetmeye ve boşanma davası açmaya karar verdiler.
The business partners agreed to dissolve their partnership amicably, dividing assets and liabilities equally.
İş ortakları, varlıkları ve yükümlülükleri eşit olarak bölerek ortaklıklarını dostane bir şekilde feshetmeyi kabul ettiler.
08
geçiş erimesi, çözünmek
to introduce a transition between two shots where the first shot gradually fades out while the second shot simultaneously fades in
Intransitive: to dissolve into a scene or shot
Örnekler
As the detective entered the dimly lit alley, the scene dissolved into a flashback of the crime scene.
Dedektif loş ışıklı sokağa girerken, sahne suç mahallinin bir geri dönüşüne çözüldü.
During the climactic sequence, the camera slowly panned across the battlefield before dissolving into a close-up of the protagonist's determined face.
Doruk noktasındaki sekans sırasında, kamera savaş alanında yavaşça hareket etti ve ardından çözünerek kahramanın kararlı yüzünün yakın planına geçti.
09
erimek, dağılmak
to suddenly and uncontrollably transition into an state of intense emotion
Intransitive: to dissolve into an emotional state
Örnekler
The touching moment in the film caused her to dissolve into tears.
Filmdeki dokunaklı an onu gözyaşlarına boğdu.
When he received the unexpected gift from his children, he dissolved into laughter.
Çocuklarından beklenmedik hediyeyi aldığında, kahkahalara boğuldu.
10
eritmek, tetiklemek
to trigger someone to lose control of their emotions
Transitive: to dissolve sb into an emotional state
Örnekler
The heartfelt apology from her estranged friend dissolved her into tears.
Uzun zamandır görmediği arkadaşının içten özrü onu gözyaşlarına boğdu.
His heartwarming gesture of kindness dissolved her into laughter.
Onun iç ısıtan nezaket hareketi onu kahkahalara boğdu.
Dissolve
01
yavaşça kaybolma
a film editing technique in which one image gradually fades out while another gradually fades in, producing a smooth visual transition
Örnekler
The scene ended with a dissolve from day to night.
The editor used a dissolve to transition between two different locations.
Leksikal Ağaç
dissoluble
dissolve
solve



























