to abandon
01
terk etmek
to leave someone with no intention of returning
Transitive: to abandon sb
Örnekler
Sarah felt a deep sense of pain when her parents decided to abandon her.
Sarah, ebeveynleri onu terk etmeye karar verdiğinde derin bir acı hissetti.
In the middle of a crucial project, Sarah 's colleague decided to abandon the team without any explanation.
Çok önemli bir projenin ortasında, Sarah'ın meslektaşı ekibi hiçbir açıklama yapmadan terk etmeye karar verdi.
1.1
bırakmak
to stop supporting an idea, policy, concept, etc.
Transitive: to abandon an idea or belief
Örnekler
After careful consideration, he abandoned his previous beliefs and embraced a new ideology.
Dikkatli bir değerlendirmeden sonra, önceki inançlarını terk etti ve yeni bir ideoloji benimsedi.
The company abandoned its outdated marketing strategy in favor of a more innovative approach.
Şirket, daha yenilikçi bir yaklaşım lehine eski pazarlama stratejisini terk etti.
1.2
terk etmek, bırakmak
to leave a place, especially because it is difficult or dangerous to stay
Transitive: to abandon a place
Örnekler
As the hurricane approached, residents were advised to abandon their homes and seek shelter inland.
Kasırga yaklaşırken, sakinlerden evlerini terk etmeleri ve iç kesimlerde sığınak aramaları tavsiye edildi.
The commander made the difficult decision to abandon the strategic outpost, ordering the troops to retreat to a safer location.
Komutan, askerleri daha güvenli bir yere çekilmelerini emrederek, stratejik karakolu terk etme zor kararını aldı.
02
vazgeçmek
to no longer continue something altogether
Transitive: to abandon a plan or situation
Örnekler
Sarah finally mustered the courage to abandon her toxic relationship.
Sarah sonunda toksik ilişkisini terk etme cesaretini topladı.
Despite years of dedication, John reached a point where he had to abandon his once-beloved hobby.
Yıllar süren adanmışlığa rağmen, John bir zamanlar sevdiği hobisini terk etmek zorunda kaldığı bir noktaya geldi.
Abandon
01
terk, kontrolsızlık
the trait of lacking restraint or control; reckless freedom from inhibition or worry
02
terk, umutsuzluk
a feeling of extreme emotional intensity
