to establish
01
kurmak, tesis etmek
to create a company or organization with the intention of running it over the long term
Transitive: to establish a company or organization
Örnekler
After years of planning, they finally established their own tech startup in Silicon Valley.
Yıllar süren planlamanın ardından, nihayet Silikon Vadisi'nde kendi teknoloji startup'larını kurdular.
The entrepreneur worked tirelessly to establish a successful chain of restaurants across the country.
Girişimci, ülke genelinde başarılı bir restoran zinciri kurmak için durmadan çalıştı.
02
kurmak, oluşturmak
to introduce or create laws or policies
Transitive: to establish laws or policies
Örnekler
The company plans to establish new policies for employee training.
Şirket, çalışan eğitimi için yeni politikalar oluşturmayı planlıyor.
The government aims to establish stricter regulations on pollution.
Hükümet, kirlilik üzerinde daha sıkı düzenlemeler oluşturmayı hedefliyor.
03
başarılı bir konuma getirmek
to reach a level of acceptance and recognition due to permanent success
Transitive: to establish a person or their reputation | to establish sb as sth | to establish oneself as sth
Örnekler
Over time, the artist 's unique style helped her establish herself as a prominent figure in the art world.
Zamanla, sanatçının benzersiz tarzı, onun sanat dünyasında önemli bir figür olarak yer edinmesine yardımcı oldu.
The groundbreaking research conducted by the scientist helped establish him as a leading expert in the field.
Bilim insanı tarafından yapılan çığır açıcı araştırma, onu alanında önde gelen bir uzman olarak tanınmasını sağladı.
04
belirlemek, ispat etmek
to prove the fact of a situation
Transitive: to establish a fact
Örnekler
The detective gathered evidence to establish the suspect's presence at the crime scene.
Dedektif, şüphelinin suç mahallindeki varlığını kanıtlamak için delil topladı.
The court needed concrete evidence to establish the defendant's guilt.
Mahkemenin, sanığın suçluluğunu kanıtlamak için somut kanıtlara ihtiyacı vardı.
05
iletişim kurmak
to start having a formal relationship with a person, group, country, etc.
Transitive: to establish a relationship
Örnekler
The two nations decided to establish diplomatic relations for the first time in decades.
İki ulus, on yıllar sonra ilk kez diplomatik ilişkiler kurmaya karar verdi.
The company aims to establish partnerships with local businesses to expand its market presence.
Şirket, pazar varlığını genişletmek için yerel işletmelerle ortaklıklar kurmayı amaçlıyor.
06
kurmak, yerleştirmek
to make something stable, secure, or permanent in a specific place or position
Transitive: to establish sth
Örnekler
They established their home in the quiet countryside after moving from the city.
Şehirden taşındıktan sonra evlerini sessiz kırsalda kurdular.
The family worked to establish their roots in the small town.
Aile, küçük kasabada köklerini sağlamlaştırmak için çalıştı.
Leksikal Ağaç
disestablish
established
establishment
establish
