to elude
01
yakayı kurtarmak
to cleverly avoid or escape from someone or something
Transitive: to elude an enemy or pursuer
Örnekler
The criminal skillfully eludes the police, disappearing into the crowded city.
Suçlu, polisten ustaca kaçar ve kalabalık şehirde kaybolur.
Efforts to capture the rare bird proved challenging as it consistently eluded ornithologists.
Nadir kuşu yakalama çabaları, sürekli olarak ornitologlardan kaçınması nedeniyle zorlu oldu.
02
kaçınmak
to avoid obeying a law or escaping a penalty
Transitive: to elude a law or penalty
Örnekler
The company found ways to elude environmental regulations, despite the law.
Şirket, yasaya rağmen çevre düzenlemelerinden kaçınmanın yollarını buldu.
He skillfully eluded the penalty by claiming a technicality in the law.
Yasada bir teknik detay öne sürerek cezayı ustaca atlattı.
03
hatırlayamamak, anımsayamamak
to be unable to understand something, such as a piece of information, idea, fact, etc.
Transitive: to elude sb
Örnekler
The solution to the puzzle continued to elude him, no matter how hard he tried.
Bulmaca çözümü, ne kadar çabalasa da onu anlamaktan kaçıyordu.
The details of her dream eluded her when she woke up.
Uyandığında rüyasının detayları onu anlamaktan kaçtı.
04
elde edememek
to remain unattainable or beyond reach
Transitive: to elude sb
Örnekler
The championship title eluded the team for years, despite their hard work.
Şampiyonluk unvanı, zorlu çalışmalarına rağmen yıllarca takımı eledi.
Financial stability had always eluded the small business owner.
Finansal istikrar, küçük işletme sahibine her zaman kaçmıştı.



























