elusive
e
ɪ
i
lu
ˈlu
lu
sive
sɪv
siv
British pronunciation
/ɪˈluːsɪv/

"elusive"kelimesinin İngilizce tanımı ve anlamı

elusive
01

yakalanması zor

difficult to catch or capture
example
Örnekler
The elusive fox darted through the underbrush, impossible to catch.
Yakalanması zor tilki çalılıkların arasından hızla geçti, yakalanması imkansız.
He spent hours chasing the elusive butterfly, but it always flew just out of reach.
O, yakalanması zor kelebeği yakalamak için saatler harcadı, ama her zaman tam erişemeyeceği bir yere uçtu.
02

belirsiz, tanımlanması zor

difficult to describe or put into words
example
Örnekler
The concept of true happiness is elusive, difficult to describe clearly.
Gerçek mutluluk kavramı tanımlaması zor, net bir şekilde açıklaması güç.
His feelings for her were elusive, making it hard for him to express them.
Ona olan duyguları belirsizdi, bu da onları ifade etmesini zorlaştırıyordu.
example
Örnekler
The concept of time felt elusive, slipping away no matter how hard they tried to focus.
Zaman kavramı, ne kadar odaklanmaya çalışsalar da, güç anlaşılır ve kaçıyor gibi hissettirdi.
The meaning behind her words was elusive, leaving him wondering what she truly meant.
Sözlerinin arkasındaki anlam anlaşılması zordu, onu gerçekten ne demek istediğini merak ederek bıraktı.
04

belirsiz, kavranması zor

(of an idea, quality, etc.) difficult to define, describe, or fully comprehend
example
Örnekler
The meaning behind the artwork had an elusive quality that left viewers pondering its message.
Sanat eserinin arkasındaki anlam, izleyicileri mesajı üzerine düşündüren belirsiz bir niteliğe sahipti.
For me, the poem has an elusive charm that I ca n't quite put into words.
Benim için, şiirin tam olarak kelimelere dökemediğim bir güç anlaşılır çekiciliği var.
05

yakalanamaz, kaçamak

tending to evade grasp or pursuit, remaining out of reach despite persistent effort
example
Örnekler
The sunset ’s elusive beauty changed from one moment to the next, never allowing a single picture to capture its full glory.
Gün batımının yakalanması zor güzelliği bir andan diğerine değişiyordu, asla tek bir resmin tüm ihtişamını yakalamasına izin vermiyordu.
The athlete ’s dream of winning an Olympic gold medal seemed increasingly elusive as injuries took their toll.
Sporcunun Olimpiyat altın madalyası kazanma hayali, sakatlıkların etkisiyle giderek daha ulaşılmaz görünüyordu.

Leksikal Ağaç

elusiveness
elusive
elusion
elude
App
LanGeek
Uygulamayı İndir
langeek application

Download Mobile App

stars

app store