to plop
01
yumuşak, boğuk bir sesle düşmek
to fall or drop with a soft, muffled sound
Intransitive: to plop somewhere
Örnekler
The raindrops began to plop on the leaves, creating a soothing rhythm in the forest.
Yağmur damlaları yaprakların üzerine plop diye düşmeye başladı, ormanda huzur verici bir ritim yarattı.
As the fish leaped out of the water, it would plop back in with a splash.
Balık sudan dışarı sıçradığında, bir çarpma sesiyle geri düşerdi.
02
kendini bırakmak, gürültüyle oturmak
to place or drop oneself down with a distinctive and usually audible sound
Intransitive: to plop onto sth
Örnekler
The cat plopped onto the cushioned chair, making itself comfortable.
Kedi, minderli sandalyeye güm diye oturdu, kendini rahat ettirdi.
The exhausted traveler plopped onto the hotel bed, relieved to finally rest.
Yorgun gezgin, sonunda dinlenmekten rahatlamış bir şekilde otel yatağına kendini bıraktı.
03
yumuşak bir sesle düşürmek, hafif bir sesle bırakmak
to cause something to fall or drop with a soft, muffled sound
Transitive: to plop sth somewhere
Örnekler
She plopped a pebble into the calm pond, creating concentric ripples on the surface.
O, sakin gölete bir çakıl taşı bıraktı, yüzeyde konsantrik dalgalar oluşturdu.
She plopped a handful of berries into the basket, harvesting them from the bush.
O, çalıdan topladığı bir avuç dolusu meyveyi sepete bıraktı.
Plop
01
the sound made when a rounded or small object falls into a liquid, usually with minimal splash
Örnekler
The stone landed in the pond with a soft plop.
He dropped the ice cube into the glass with a tiny plop.
plop
01
in a manner that produces a short, hollow, or dull thud
Örnekler
The book fell plop onto the table.
She dropped the bag plop onto the floor.
