to desolate
01
perişan etmek, kederlendirmek
to make someone feel extremely miserable and unhappy
Transitive: to desolate sb
Örnekler
The loss of her parents desolated her.
Ebeveynlerinin kaybı onu perişan etti.
Losing her home in the fire desolated the family.
Yangında evini kaybetmek aileyi perişan etti.
02
harap etmek, yıkıma uğratmak
to make a place appear bleak, deserted, or abandoned
Transitive: to desolate a place
Örnekler
The storm desolated the coastal town, leaving behind only ruins.
Fırtına, sahil kasabasını harap etti, geride yalnızca enkaz bıraktı.
The harsh winter winds desolated the small village, stripping trees of their leaves.
Sert kış rüzgarları küçük köyü ıssızlaştırdı, ağaçları yapraklarından soydu.
03
tahrip etmek, harap etmek
to cause widespread and complete destruction
Transitive: to desolate sth
Örnekler
The wildfire desolated the forest, leaving nothing but ash and charred trees.
Orman yangını ormanı tahrip etti, geriye sadece küller ve yanmış ağaçlar bıraktı.
The war desolated the countryside, with villages completely wiped out.
Savaş, köyleri tamamen silinmiş halde kırsalı harap etti.
04
terk etmek, bırakmak
to forsake or abandon a place or person
Transitive: to desolate a person or place
Örnekler
He desolated his childhood home, walking away without a second thought.
Çocukluk evini terk etti, bir an bile düşünmeden uzaklaştı.
She desolated the garden, no longer caring for the plants she once tended.
O, bir zamanlar baktığı bitkileri artık önemsemeyerek bahçeyi terk etti.
desolate
Örnekler
The abandoned house stood in a desolate state, with broken windows and overgrown weeds.
Terk edilmiş ev, kırık pencereler ve aşırı büyümüş otlarla ıssız bir durumdaydı.
After the war, the once-thriving city became desolate, with empty streets and dilapidated buildings.
Savaştan sonra, bir zamanlar gelişen şehir, boş sokaklar ve harap binalarla terk edilmiş hale geldi.
Örnekler
After her best friend moved away, she felt desolate and struggled to find joy in her daily routine.
En iyi arkadaşı taşındıktan sonra, terk edilmiş hissetti ve günlük rutininde neşe bulmakta zorlandı.
The desolate widow sat by the window, staring out at the empty street with tears in her eyes.
Yalnız dul, pencerenin yanında oturmuş, gözlerinde yaşlarla boş sokağa bakıyordu.
Leksikal Ağaç
desolation
desolate



























