to line up
[phrase form: line]
01
kuyruğa girmek
to stand in a line or row extending in a single direction
Dialect
American
American
Örnekler
The students lined up to get their lunch.
Öğrenciler öğle yemeklerini almak için sıraya girdiler.
The fans lined up for hours to get into the concert.
Hayranlar konsere girmek için saatlerce sıra bekledi.
02
sıraya dizmek, sıralamak
to place individuals or objects in a line or row
Örnekler
The teacher is lining the students up in alphabetical order for the spelling test.
Öğretmen, yazım testi için öğrencileri alfabetik sıraya diziyor.
The store manager is lining up the products on the shelves to create a more appealing display.
Mağaza müdürü, daha çekici bir görüntü oluşturmak için ürünleri raflarda sıralıyor.
03
hizalamak, sıralamak
to align or position something precisely in relation to another thing
Transitive
Örnekler
The electrician lined up the wires in the circuit box to prevent short circuits.
Elektrikçi, kısa devreleri önlemek için devre kutusundaki kabloları hizaladı.
To capture a clear image, we must make sure to line the camera lens up with the subject.
Net bir görüntü yakalamak için, kamera lensini konuyla hizalamalıyız.
04
düzenlemek, planlamak
to schedule or organize an event, activity, or person to make sure they are present or available
Örnekler
The organizers are lining up speakers for the conference months in advance.
Organizatörler, konferans için konuşmacıları aylar öncesinden ayarlıyor.
The company has lined several potential investors up for the new project.
Şirket, yeni proje için birkaç potansiyel yatırımcıyı sıraya dizdi.
05
sıraya girmek, dizilmek
(in football) to assume one's designated position on the field or pitch before the start of the game
Örnekler
The players lined up in their respective formations, each team eager to gain an early advantage.
Oyuncular kendi formasyonlarında sıraya girdiler, her takım erken bir avantaj elde etmek için istekli.
The coach instructed his players to line up carefully, emphasizing the importance of strategic positioning.
Koç, oyuncularına stratejik pozisyon almanın önemini vurgulayarak dikkatlice sıraya girmelerini söyledi.
06
sıraya girmek, destek vermek
to stand together in support of a group or cause
Örnekler
The community decided to line up behind the initiative to improve local education.
Toplum, yerel eğitimi iyileştirmek için girişimin arkasında sıraya girmeye karar verdi.
It was heartening to see individuals line up and advocate for policies addressing climate change.
Bireylerin sıraya girerek iklim değişikliğini ele alan politikaları savunmalarını görmek cesaret vericiydi.
07
örtüşmek, uyuşmak
to be in agreement with something
Örnekler
The witness 's testimony did n't line up with the security camera footage.
Tanığın ifadesi güvenlik kamerası görüntüleriyle örtüşmüyordu.
The facts presented in the report line up with our own observations.
Raporda sunulan gerçekler kendi gözlemlerimizle örtüşüyor.
