to utter
01
ses çıkarmak, ifade etmek
to make audible sounds without necessarily forming clear or meaningful words
Transitive: to utter audible sounds
Örnekler
In pain, she uttered a loud cry for help.
Acı içinde, yardım için yüksek bir çığlık attı.
The bird uttered melodious tunes throughout the morning.
Kuş, sabah boyunca melodik nağmeler çıkardı.
02
ifade etmek
to express something verbally
Transitive: to utter a sentiment or opinion
Örnekler
Despite her nervousness, she uttered her opinion with confidence and clarity.
Gerginliğine rağmen, fikrini güven ve netlikle ifade etti.
With a trembling voice, he managed to utter a heartfelt apology.
Titreyen bir sesle, içten bir özür dilemeyi başardı.
03
tedavüle çıkarmak, dolaşıma sokmak
to knowingly circulate or use forged money as legal tender
Transitive: to utter forged money
Örnekler
The criminal was arrested for uttering counterfeit bills at various stores across town.
Suçlu, şehir genelindeki çeşitli mağazalarda sahte para kullanmaktan dolayı tutuklandı.
The authorities warned businesses to be vigilant against individuals uttering counterfeit currency in the area.
Yetkililer, bölgede sahte para dolaştıran bireylere karşı işletmeleri uyardı.
04
telaffuz etmek, açıkça söylemek
to pronounce or articulate something clearly
Transitive: to utter a word
Örnekler
She could barely utter a word in her nervous state during the presentation.
Sunum sırasında gergin halinde zar zor bir kelime söyleyebiliyordu.
They were astonished by the rude comments he uttered at the meeting.
Toplantıda söylediği kaba yorumlar karşısında şaşkına döndüler.
utter
Örnekler
The storm caused utter chaos, with widespread power outages and flooding.
Fırtına, yaygın elektrik kesintileri ve sellerle tam bir kaosa neden oldu.
His betrayal left her in utter disbelief, shattered by the magnitude of the deception.
İhaneti onu tam bir inanmazlık içinde bıraktı, aldatmacanın büyüklüğüyle paramparça oldu.
Leksikal Ağaç
utterable
utterance
uttered
utter
