Spring
01
ilkbahar
the season that comes after winter, when in most countries the trees and flowers begin to grow again
Örnekler
His favorite season is spring, when the weather is mild and the flowers are in full bloom.
En sevdiği mevsim, havanın ılıman olduğu ve çiçeklerin tamamen açtığı ilkbahardır.
Many people do spring cleaning to tidy up their homes.
Birçok insan evlerini toparlamak için bahar temizliği yapar.
02
pınar
a place where a natural flow of water comes up from the ground
Örnekler
The hikers stopped to refill their bottles at a fresh spring in the valley.
Yürüyüşçüler, vadideki taze bir kaynakta şişelerini yeniden doldurmak için durdular.
The town was built near a spring that provided clean drinking water.
Kasaba, temiz içme suyu sağlayan bir kaynak yakınına inşa edildi.
03
sıçrama, atılım
a sudden, energetic movement in an upward or forward direction, often propelled by force or elasticity
Örnekler
The athlete made a powerful spring over the hurdle.
Atlet, engelin üzerinden güçlü bir sıçrama yaptı.
The cat crouched before making a quick spring onto the table.
Kedi, masanın üzerine hızlı bir sıçrama yapmadan önce çömelmişti.
04
yay, zemberek
a flexible metal device that stores energy and returns to its original shape or position after being compressed, stretched, or pressed
Örnekler
The mattress contains springs that provide support and comfort.
Yatak, destek ve konfor sağlayan yaylar içerir.
The watch mechanism relies on a small spring to function properly.
Saat mekanizması, düzgün çalışması için küçük bir yaya dayanır.
05
sıra, dönüşüm
do something in turns
06
yay, esneklik
the elasticity of something that can be stretched and returns to its original length
07
kaynak, pınar
a point at which water issues forth
to spring
01
fırlamak, atılmak
to make a sudden and quick move forward
Intransitive: to spring | to spring to a direction
Örnekler
The cat crouched low, ready to spring forward and catch the elusive prey.
Kedi alçak çömelmiş, ileri atılmaya ve ele geçirilmesi zor avı yakalamaya hazırdı.
Startled by the loud noise, she instinctively sprang from her chair and looked around.
Yüksek sesten ürken, içgüdüsel olarak sandalyesinden fırladı ve etrafına baktı.
02
filizlenmek, gelişmek
to evolve or grow into a distinct and recognizable form or entity
Transitive: to spring into sth
Örnekler
Over time, the small online community grew and sprang into a vibrant social platform.
Zamanla, küçük çevrimiçi topluluk büyüdü ve canlı bir sosyal platforma dönüştü.
The initial concept for the business began to spring into a successful and recognizable brand.
İşin başlangıç konsepti, başarılı ve tanınabilir bir marka haline gelmeye başladı.
03
fışkırmak, ortaya çıkmak
to emerge or come into existence unexpectedly and swiftly
Intransitive
Örnekler
The idea for a groundbreaking invention sprang to his mind during a casual conversation.
Çığır açan bir buluş fikri, sıradan bir sohbet sırasında aklına doğdu.
As the sun set, a feeling of inspiration sprung within the artist, leading to a burst of creativity.
Güneş batarken, sanatçının içinde bir ilham duygusu fışkırdı, bu da bir yaratıcılık patlamasına yol açtı.
04
aniden ortaya atmak, birden bire sunmak
to introduce or present something to someone in a sudden and unexpected manner
Ditransitive: to spring an idea or suggestion on sb
Örnekler
During the meeting, he decided to spring a new idea on the team.
Toplantı sırasında, ekibe yeni bir fikir sunmaya karar verdi.
She sprung a surprise proposal on her partner during a romantic weekend getaway.
O, romantik bir hafta sonu kaçamağı sırasında partnerine sürpriz bir teklif sundu.
Leksikal Ağaç
springless
springlike
springy
spring
