untimely
01
yersiz
happening or being done when it is not appropriate
Örnekler
Dave 's untimely return disrupted the ongoing meeting.
Dave'in zamansız dönüşü devam eden toplantıyı aksattı.
He made an untimely joke, which offended the guests at the dinner party.
Zamansız bir şaka yaptı, bu da akşam yemeğindeki misafirleri kızdırdı.
02
vaktinden önce, zamansız
occurring before the expected or natural time, particularly in relation to death
Örnekler
His untimely death in military action left his family devastated and unprepared.
Askeri bir harekattaki vaktinden önce ölümü, ailesini perişan ve hazırlıksız bıraktı.
She was deeply affected by the untimely death of her beloved pet.
Sevgili evcil hayvanının vaktinden önce ölümünden derinden etkilendi.
untimely
01
zamansızca, uygunsuz bir şekilde
at a time that is unsuitable or disrupts the expected course of events
Örnekler
The meeting was interrupted untimely by a phone call.
Toplantı, bir telefon görüşmesiyle zamansız bir şekilde kesintiye uğradı.
She arrived untimely and missed the start of the conference.
Zamansız geldi ve konferansın başlangıcını kaçırdı.
02
vaktinden önce, çok erken
too soon or prematurely, often with a sense of tragedy or misfortune
Örnekler
He passed away untimely, leaving his family in shock.
Vaktinden önce vefat etti, ailesini şok içinde bıraktı.
The project ended untimely, before they could complete the final stages.
Proje, son aşamaları tamamlayamadan vaktinden önce sona erdi.
Leksikal Ağaç
untimely
timely
time
