haunting
01
akıldan çıkmayan
lingering in one's mind due to an unforgettable quality, particularly sadness, frightfulness, or beauty
Örnekler
The haunting melody of the old music box echoed through the empty hallways, evoking memories of a bygone era.
Eski müzik kutusunun akılda kalıcı melodisi, boş koridorlarda yankılandı ve geçmiş bir dönemin anılarını canlandırdı.
Her haunting eyes seemed to tell a story of deep sorrow and untold secrets.
Onun ürpertici gözleri derin bir üzüntü ve anlatılmamış sırların hikayesini anlatıyor gibiydi.
02
unutulmaz, ürpertici
possessing a poignant, sentimental, or eerie quality that evokes strong emotions, memories, or feelings
Örnekler
The haunting images from the war documentary lingered in the minds of the viewers long after they had finished watching.
Savaş belgeselindeki ürpertici görüntüler, izleyicilerin izlemeyi bitirdikten çok sonra bile zihinlerinde kaldı.
The dilapidated, deserted town had a haunting atmosphere that sent shivers down the spines of those who explored its empty streets.
Harabe ve terk edilmiş kasaba, boş sokaklarını keşfedenlerin tüylerini ürperten ürkütücü bir atmosfere sahipti.
