to spread out
[phrase form: spread]
01
sermek
to separate a group of things and arrange or place them over a large area
Transitive: to spread out sth
Örnekler
Let's spread the cards out on the table so we can see them all.
Hepsini görebilmemiz için kartları masaya yayalım.
The children decided to spread the toys out across the playroom.
Çocuklar oyuncakları oyun odasında yaymaya karar verdi.
02
yayılmak, dağılmak
to move away from one another and occupy a broader space
Intransitive
Örnekler
The volunteers need to spread out to efficiently manage the event.
Gönüllülerin etkinliği verimli bir şekilde yönetmek için dağılmaları gerekiyor.
Let's have the team spread out to cover more ground in the search.
Aramada daha fazla alanı kaplamak için ekibin dağılmasını sağlayalım.
03
yaymak, dağıtmak
to arrange items or elements in a line
Transitive: to spread out sth
Örnekler
The tools were spread out on the workshop table for easy access.
Araçlar, kolay erişim için atölye masasının üzerine yayılmıştı.
The maps were spread out on the floor for route planning.
Haritalar rota planlaması için yere yayılmıştı.
04
yaymak, açmak
to move parts of the body away from each other
Transitive: to spread out body parts
Örnekler
Spread the fingers out for better dexterity.
Daha iyi bir beceri için parmakları açın.
Can you spread out your arms so I can measure your wingspan?
Kanat genişliğinizi ölçebilmem için kollarınızı açabilir misiniz?
05
yayılmak, açılmak
to extend over a significant expanse
Intransitive
Örnekler
The beach spread out before us, inviting relaxation in the sun.
Plaj önümüzde uzanıyordu, güneşte dinlenmeye davet ediyordu.
The meadow spread out in front, a sea of wildflowers in vibrant colors.
Çayır önümüzde uzanıyordu, canlı renklerle dolu bir yabani çiçek denizi.
06
yayılmak, açılmak
to extend in various directions from a central point
Intransitive
Örnekler
The flower 's petals spread out in a radial pattern, creating a stunning display of colors in the garden.
Çiçeğin taç yaprakları radyal bir desende yayılır, bahçede büyüleyici bir renk sergisi oluşturur.
As the river approached the delta, it began to spread out into multiple smaller channels.
Nehir deltaya yaklaştıkça, birden fazla küçük kanala yayılmaya başladı.
07
dağıtmak, yaymak
to distribute something among different time periods or individuals
Transitive: to spread out activities or resources
Örnekler
To avoid overloading the team, the project manager decided to spread out the tasks evenly among all members.
Ekibi aşırı yüklemekten kaçınmak için, proje yöneticisi görevleri tüm üyeler arasında eşit olarak dağıtmaya karar verdi.
The teacher opted to spread out the exams throughout the semester instead of having them all in one week.
Öğretmen, tüm sınavları bir hafta içinde yapmak yerine, onları dönem boyunca yaymayı tercih etti.
