to disentangle
01
dolaşıklığını gidermek
to carefully free something from knots or twists
Örnekler
The fisherman skillfully disentangled the fishing line caught in a clump of seaweed.
Balıkçı, bir yosun yığınına takılan olta ipini ustalıkla çözdü.
It took a while to disentangle the headphone cords after they got twisted in the bag.
Kulaklık kabloları çantada dolaştıktan sonra onları çözmek biraz zaman aldı.
02
çözmek (karışık bir şeyi)
to make a complicated and confusing situation, argument, etc. simpler and more understandable
Örnekler
The consultant 's role was to disentangle the complex financial data and present it in a clear report.
Danışmanın rolü, karmaşık finansal verileri çözmek ve bunları net bir raporda sunmaktı.
The detective had to disentangle the web of evidence to solve the intricate case.
Dedektif, karmaşık davayı çözmek için kanıtlar ağını çözmek zorunda kaldı.
03
to smooth and tidy out, typically with a comb
Örnekler
She disentangled her daughter's hair before school.
The brush disentangled the horse's tail.
04
çözmek, düğümlerini ayırmak
separate the tangles of
05
to free someone or something from entanglement, involvement, or responsibility
Örnekler
The government disentangled itself from the failing project.
He disentangled his company from risky contracts.
Leksikal Ağaç
disentangled
disentangler
disentangle
entangle
tangle
