to deport
01
sınırdışı etmek
to force a foreigner to leave a country, usually because they have broken the law
Transitive: to deport an immigrant
Örnekler
The immigration officers deport undocumented immigrants who are found living in the country illegally.
Göçmenlik memurları, ülkede yasa dışı yaşadığı tespit edilen belgesiz göçmenleri sınır dışı eder.
During World War II, the United States deported hundreds of immigrants back to Germany, Italy and Japan.
II. Dünya Savaşı sırasında, Amerika Birleşik Devletleri yüzlerce göçmeni Almanya, İtalya ve Japonya'ya sınır dışı etti.
02
sürgün etmek, sınır dışı etmek
to forcibly exile an inhabitant from their homeland and transport them to another location
Transitive: to deport a native
Örnekler
The oppressive regime regularly deport dissidents to remote regions of the country as a form of punishment.
Baskıcı rejim, muhalifleri bir ceza biçimi olarak düzenli olarak ülkenin uzak bölgelerine sürgün eder.
After being convicted of treason, the nobleman was deported from the kingdom and banished to a distant island.
Vatana ihanetten suçlu bulunduktan sonra, asilzade krallıktan sürgün edildi ve uzak bir adaya sürüldü.
03
davranmak, kendini göstermek
to conduct oneself or behave in a particular manner
Transitive: to deport oneself in a specific manner
Örnekler
Despite the stressful situation, she managed to deport herself with grace and composure.
Stresli duruma rağmen, zarafet ve soğukkanlılıkla davranmayı başardı.
He always deports himself confidently in social settings, making him a natural leader among his peers.
Sosyal ortamlarda her zaman kendine güvenle davranır, bu da onu akranları arasında doğal bir lider yapar.
Leksikal Ağaç
deportment
deport
