to provoke
01
neden olmak
to give rise to a certain reaction or feeling, particularly suddenly
Transitive: to provoke a reaction or feeling
Örnekler
The unexpected news had the power to provoke a range of emotions, from surprise to disbelief.
Beklenmedik haberlerin, sürprizden inanmamaya kadar bir dizi duyguyu tetikleme gücü vardı.
His thoughtless comment managed to provoke anger among the members of the team.
Düşüncesiz yorumu, takım üyeleri arasında öfke provoke etmeyi başardı.
02
kışkırtmak, teşvik etmek
to intentionally stimulate or encourage someone's thoughts, actions, or emotions
Transitive: to provoke thoughts or intellect
Örnekler
The teacher used thought-provoking questions to provoke critical thinking and discussion.
Öğretmen, eleştirel düşünceyi ve tartışmayı tetiklemek için düşündürücü sorular kullandı.
The scientist 's groundbreaking research aimed to provoke a shift in our understanding of the natural world.
Bilim insanının çığır açan araştırması, doğal dünyayı anlayışımızda bir değişiklik tetiklemeyi amaçlıyordu.
03
kışkırtmak, ayaklandırmak
to intentionally annoy someone so that they become angry
Transitive: to provoke sb
Örnekler
His sarcastic remarks were meant to provoke his sister, but she remained unfazed.
Onun alaycı sözleri kız kardeşini kışkırtmak içindi, ama o hiç etkilenmedi.
The constant teasing began to provoke him, leading to a heated argument with his classmates.
Sürekli alay etme onu kışkırtmaya başladı ve sınıf arkadaşlarıyla hararetli bir tartışmaya yol açtı.
Leksikal Ağaç
provoked
provoker
provoking
provoke



























