to pop out
[phrase form: pop]
01
aniden ortaya çıkmak, fırlamak
to come into view unexpectedly
Örnekler
As we explored the cave, bats popped out from hidden crevices.
Mağarayı keşfederken, yarasalar gizli çatlaklardan aniden çıktılar.
I was surprised when her name popped out during the conversation.
Konuşma sırasında adı ortaya çıkınca şaşırdım.
02
fırlamak, birden çıkmak
to suddenly jump out or be released from a confined space
Örnekler
The jack-in-the-box popped out, making the children laugh.
Kutu içindeki adam fırladı ve çocukları güldürdü.
The toast popped out of the toaster, startling me.
Tost fırladı tost makinesinden, beni ürküttü.
03
gözükmek, öne çıkmak
to be highlighted or made noticeable
Örnekler
The message 's importance popped out in the bold font.
Mesajın önemi, kalın yazı tipinde öne çıktı.
The errors in the document really popped out during the review.
Belgedeki hatalar inceleme sırasında gerçekten göz önüne çıktı.
04
kısa süreliğine çıkmak, bir nefes almak için dışarı çıkmak
to leave a place briefly and usually return soon after
Örnekler
She popped out for a breath of fresh air during the meeting break.
Toplantı arasında biraz temiz hava almak için dışarı çıktı.
Can you watch the oven? I need to pop out and get some more milk.
Fırını göz kulak olabilir misin? Biraz daha süt almak için dışarı çıkmam gerekiyor.
05
göz çarpmak, öne çıkmak
to stand out noticeably from a background or surface
Örnekler
Her blue earrings really pop out when she wears that black dress.
O siyah elbiseyi giydiğinde mavi küpeleri gerçekten göz alıcı oluyor.
In the photograph, the mountain range pops out against the sunset sky.
Fotoğrafta, dağ sırası gün batımı gökyüzüne karşı gözle görülür şekilde öne çıkıyor.



























