muddy
mu
ˈmə
me
ddy
di
di
British pronunciation
/mˈʌdi/
muddied

"muddy"kelimesinin İngilizce tanımı ve anlamı

muddy
01

çamurlu, balçıklı

marked by a mixture of soil and water
muddy definition and meaning
example
Örnekler
After the rain, the backyard became muddy and difficult to walk through.
Yağmurdan sonra arka bahçe çamurlu hale geldi ve yürümek zorlaştı.
The muddy trail made hiking challenging as they slipped and slid along the path.
Çamurlu patika, yolda kayıp kayarken yürüyüşü zorlaştırdı.
02

donuk, karışık

having a dull or mixed color
example
Örnekler
The painter used muddy colors, making the artwork appear lifeless.
Ressam, sanat eserinin cansız görünmesine neden olan soluk renkler kullandı.
The sky was a muddy gray before the storm hit.
Fırtına vurmadan önce gökyüzü bulanık bir griydi.
03

kafa karıştırıcı, karmaşık

having unclear or confusing ideas
example
Örnekler
The speaker 's muddy explanations left the audience puzzled and unsure about the topic
Konuşmacının kafa karıştırıcı açıklamaları, dinleyicileri konu hakkında şaşkın ve emin olmayan bir durumda bıraktı.
Her muddy thinking on the issue made it difficult to form a coherent argument.
Konu hakkındaki bulanık düşünceleri, tutarlı bir argüman oluşturmayı zorlaştırdı.
04

bulanık, karışık

having indistinct audio quality
example
Örnekler
The recording had a muddy sound, obscuring the lyrics.
Kayıt bulanık bir sese sahipti, sözleri gizliyordu.
The muddy audio made it hard to follow the conversation.
Bulanık ses, konuşmayı takip etmeyi zorlaştırdı.
05

şüpheli, karanlık

having questionable ethical standards
example
Örnekler
The politician 's muddy past raised concerns among voters.
Politikacının şüpheli geçmişi seçmenler arasında endişe yarattı.
She distanced herself from the muddy dealings of the organization.
Kendini örgütün şüpheli işlerinden uzaklaştırdı.
to muddy
01

bulandırmak, çamurlamak

to cause something to become dirty, often by adding mud
example
Örnekler
Heavy rains can muddy the river, making it unsafe for swimming.
Şiddetli yağmurlar nehri bulandırabilir, yüzmeyi güvensiz hale getirir.
She accidentally muddied her shoes while walking through the construction site.
İnşaat sahasında yürürken yanlışlıkla ayakkabılarını çamurladı.
02

bulandırmak, karmaşık hale getirmek

to make something unclear or difficult to understand
Transitive: to muddy sth
example
Örnekler
Introducing too many technical terms can muddy the explanation for those who are not familiar with the subject.
Çok fazla teknik terim tanıtmak, konuya aşina olmayanlar için açıklamayı bulandırabilir.
The additional data muddied the analysis, making it harder to draw definitive conclusions.
Ek veriler analizi bulandırdı, kesin sonuçlar çıkarmayı zorlaştırdı.
LanGeek
Uygulamayı İndir
langeek application

Download Mobile App

stars

app store