to discourage
01
cesaretini kırmak, yasaklamak
to officially forbid someone from doing a specific activity, usually to prevent it from happening
Transitive: to discourage an activity
Örnekler
The school discouraged the use of cell phones by implementing a ban on mobile devices during class hours to maintain a focused learning environment.
Okul, odaklanmış bir öğrenme ortamını sürdürmek için ders saatlerinde mobil cihazları yasaklayarak cep telefonu kullanımını caydırdı.
The teacher discouraged cheating by implementing strict consequences.
Öğretmen, katı sonuçlar uygulayarak kopya çekmeyi caydırdı.
02
cesaretini kırmak, moralini bozmak
to cause someone to lose enthusiasm, hope, or confidence, often by expressing negativity or criticism
Transitive: to discourage sb
Örnekler
The constant failures began to discourage her, and she started to doubt her abilities.
Sürekli başarısızlıklar onu cesaretini kırmaya başladı ve yeteneklerinden şüphe etmeye başladı.
The constant criticism from his parents discouraged the aspiring musician.
Ebeveynlerinin sürekli eleştirileri, müzisyen olmak isteyen kişiyi cesaretini kırdı.
03
cesaretini kırmak, vazgeçirmek
to prevent or persuade someone from taking a particular action or pursuing a specific course of action
Ditransitive: to discourage sb from sth
Örnekler
I tried to discourage him from quitting his job by highlighting the potential risks and uncertainties.
Potansiyel riskleri ve belirsizlikleri vurgulayarak onu işini bırakmaktan vazgeçirmeye çalıştım.
The new policy will discourage employees from using company resources for personal matters.
Yeni politika, çalışanları şirket kaynaklarını kişisel işler için kullanmaktan vazgeçirecektir.
Leksikal Ağaç
discouraged
discouragement
discouraging
discourage



























