shine
shine
ʃaɪn
şayn
British pronunciation
/ʃaɪn/

"shine"kelimesinin İngilizce tanımı ve anlamı

to shine
01

parlamak

to emit or reflect light or brightness
Intransitive
to shine definition and meaning
example
Örnekler
His shoes were so well-polished that they seemed to shine.
Ayakkabıları o kadar iyi cilalanmıştı ki parlıyor gibi görünüyordu.
A clear night sky allows the stars to shine brightly.
Açık bir gece gökyüzü, yıldızların parlak bir şekilde parlamasına izin verir.
02

güneş parlamak

(of the sun) to produce and direct light
Intransitive
to shine definition and meaning
example
Örnekler
The morning sun shone through the window, illuminating the room with a golden glow.
Sabah güneşi pencereden parladı, odayı altın bir ışıkla aydınlattı.
The sun shone brightly in the clear blue sky, warming the earth below.
Güneş, berrak mavi gökyüzünde parlak bir şekilde parladı, aşağıdaki dünyayı ısıttı.
03

parlamak, ışıldamak

to reflect light, creating a glowing or bright appearance
Intransitive
example
Örnekler
The polished silverware shone in the candlelight, adding a touch of elegance to the dinner table.
Parlatılmış gümüş takımlar mum ışığında parladı, yemek masasına bir zarafet dokunuşu ekledi.
The dewdrops on the leaves shone like tiny diamonds in the morning sunlight.
Yaprakların üzerindeki çiy damlaları sabah güneş ışığında küçük elmaslar gibi parladı.
04

parlamak, öne çıkmak

to show exceptional talent or perform exceptionally well in a particular activity or endeavor
Intransitive
example
Örnekler
Despite his lack of experience, the rookie athlete quickly began to shine on the basketball court.
Tecrübesizliğine rağmen, çaylak atlet hızla basketbol sahasında parlamaya başladı.
The singer 's powerful voice and stage presence allowed her to shine in the spotlight of the music industry.
Şarkıcının güçlü sesi ve sahne varlığı, müzik endüstrisinin spot ışıklarında parlamasına izin verdi.
05

parlamak, ışıldamak

to have a radiant or glowing quality, often associated with health, vitality, or attractiveness
Intransitive
example
Örnekler
After a restful vacation, her skin seemed to shine with a healthy glow.
Dinlendirici bir tatilin ardından, cildi sağlıklı bir parıltıyla parlıyor gibiydi.
His eyes shone with excitement as he shared his latest achievement with his friends.
En son başarısını arkadaşlarıyla paylaşırken gözleri heyecanla parladı.
06

parlamak, göz kamaştırmak

to become immediately apparent or noticeable
Intransitive
example
Örnekler
Once she started speaking, her intelligence and wit truly began to shine.
Konuşmaya başladığında, zekası ve nüktedanlığı gerçekten parlamaya başladı.
Despite her initial nervousness, her confidence and expertise quickly began to shine during the presentation.
Başlangıçtaki gerginliğine rağmen, özgüveni ve uzmanlığı sunum sırasında hızla parlamaya başladı.
07

parlatmak, parlak hale getirmek

to make something bright and glossy by polishing it
Transitive: to shine sth
example
Örnekler
She shone her shoes until they gleamed, ready for the formal event.
O, resmi etkinlik için hazır olana kadar ayakkabılarını parlattı.
He spent hours shining his car, meticulously buffing every surface to a mirror-like finish.
Arabasını parlatmak için saatler harcadı, her yüzeyi ayna gibi bir parlaklığa ulaşana kadar özenle cilaladı.
08

yöneltmek, tutmak

to direct a light source, such as a torch, to illuminate an area
Transitive: to shine a light source somewhere
example
Örnekler
She shone her flashlight into the dark basement, searching for the source of the strange noise.
O, garip sesin kaynağını ararken el fenerini karanlık bodruma tuttu.
He shone the lantern along the path to light their way through the dense forest.
O, yoğun ormanda yol almalarını sağlamak için feneri yola doğru tuttu.
Shine
01

parlaklık, ışıltı

the quality of emitting brightness and radiance
example
Örnekler
The shine of the sun on the water created a dazzling effect.
Suyun üzerindeki güneşin parıltısı göz kamaştırıcı bir etki yarattı.
The diamond 's shine caught everyone's attention.
Elmasın parlaklığı herkesin dikkatini çekti.
02

parlaklık, cila

the act of polishing something to make it glossy and reflective
example
Örnekler
He gave his shoes a quick shine before the interview.
Mülakattan önce ayakkabılarına hızlı bir parlaklık verdi.
The car received a thorough shine at the detailing shop.
Araba, detaylandırma dükkanında kapsamlı bir parlaklık aldı.
LanGeek
Uygulamayı İndir
langeek application

Download Mobile App

stars

app store