to sustain
01
desteklemek, taşımak
to bear the weight or provide physical support for something
Transitive: to sustain weight of something
Örnekler
The sturdy columns sustain the weight of the roof in the ancient temple.
Sağlam sütunlar, antik tapınağın çatısının ağırlığını taşır.
Proper footwear is essential to sustain the feet during long hours of standing or walking.
Uzun süre ayakta dururken veya yürürken ayakları desteklemek için uygun ayakkabılar gereklidir.
02
sürdürmek, devam ettirmek
to make something last or continue over a long period without stopping or weakening
Transitive: to sustain an activity or condition
Örnekler
The team worked hard to sustain their winning streak throughout the season.
Takım, sezon boyunca galibiyet serilerini sürdürmek için çok çalıştı.
The manager implemented strategies to sustain high productivity in the office.
Yönetici, ofiste yüksek verimliliği sürdürmek için stratejiler uyguladı.
03
geçirmek (hastalık, nöbet)
to suffer or undergo something irritating, especially an injury, disease, etc.
Transitive: to sustain an injury or loss
Örnekler
The athlete sustained a serious injury during the game.
Atlet, oyun sırasında ciddi bir yaralanma yaşadı.
She sustained a mild illness that kept her in bed for a few days.
Birkaç gün yatakta kalmasına neden olan hafif bir hastalık geçirdi.
04
sürdürmek, devam ettirmek
to preserve or continue something over time
Transitive: to sustain sth
Örnekler
The charity aims to sustain its services by continually raising funds.
Hayır kurumu, sürekli fon toplayarak hizmetlerini sürdürmeyi amaçlıyor.
The community garden was sustained through donations and volunteer efforts.
Topluluk bahçesi, bağışlar ve gönüllü çabalarıyla sürdürüldü.
05
sürdürmek, devam ettirmek
to provide the necessary nourishment or resources needed for survival or well-being
Transitive: to sustain sb
Örnekler
The hikers carried supplies to sustain them during their journey through the wilderness.
Yürüyüşçüler, vahşi doğada yolculukları boyunca onları idame ettirmek için malzemeler taşıdılar.
The military base was equipped with enough supplies to sustain the soldiers for months.
Askeri üs, askerleri aylarca idame ettirmek için yeterli malzemeyle donatılmıştı.
06
desteklemek, sürdürmek
to accept or acknowledge something as legitimate, true, or worthy of consideration
Transitive: to sustain a claim or motion
Örnekler
The judge sustained the objection, ruling the evidence inadmissible.
Yargıç, itirazı kabul etti ve delilin kabul edilemez olduğuna hükmetti.
The council sustained the proposal after reviewing all the facts.
Konsey, tüm gerçekleri gözden geçirdikten sonra öneriyi destekledi.
07
desteklemek
to support an opinion, argument, theory, etc. or to prove it's credibility
Transitive: to sustain an argument or theory
Örnekler
She presented evidence to sustain her argument during the debate.
Tartışma sırasında argümanını desteklemek için kanıt sundu.
The research findings sustain the hypothesis that exercise improves mental health.
Araştırma bulguları, egzersizin ruh sağlığını iyileştirdiği hipotezini desteklemektedir.
Leksikal Ağaç
sustainable
sustained
sustainer
sustain
