suspiciously
01
şüpheli bir şekilde, kuşku uyandıracak şekilde
in a way that seems unusual or causes others to feel doubt or concern
Örnekler
The man was pacing suspiciously near the ATM late at night.
Adam gece geç saatte ATM'nin yakınında şüpheli bir şekilde volta atıyordu.
She glanced around suspiciously before slipping something into her bag.
Bir şeyi çantasına sokmadan önce şüpheli bir şekilde etrafına baktı.
02
şüpheli bir şekilde, kuşkuyla
in a manner that shows mistrust or doubt about someone's intentions or actions
Örnekler
" You 're late again, " she said suspiciously, eyeing him from across the room.
"Yine geç kaldın," dedi şüpheyle, odanın diğer tarafından ona bakarak.
He looked suspiciously at the package left on his doorstep.
Kapısının önünde bırakılan pakete şüpheyle baktı.
03
şüpheli bir şekilde, kuşku uyandıracak şekilde
in a way that makes something seem likely or probable, even if not certain
Örnekler
His story sounded suspiciously like the excuse I gave last week.
Onun hikayesi, geçen hafta verdiğim mazerete şüpheli bir şekilde benziyordu.
The substance in the jar smelled suspiciously like gasoline.
Kavanozdaki madde şüpheli bir şekilde benzin gibi kokuyordu.
Leksikal Ağaç
suspiciously
suspicious
suspect
