Stuff
01
şey
things that we cannot or do not need to name when we are talking about them
Örnekler
She packed all her stuff into boxes before moving to her new apartment.
Yeni dairesine taşınmadan önce tüm eşyalarını kutulara yerleştirdi.
He keeps a lot of random stuff in his garage that he rarely uses.
Garajında nadiren kullandığı bir sürü rastgele şey tutar.
02
the material that forms the composition of a physical object
Örnekler
The chair is made of soft, durable stuff.
This fabric is light stuff but very strong.
03
the inherent qualities, abilities, or attributes needed to succeed at a task or fulfill a role
Örnekler
She has the stuff to become a great leader.
It takes real stuff to perform under pressure.
04
trivial, meaningless, or nonsensical talk
Örnekler
Most of what he writes is stuff nobody cares about.
He kept spouting political stuff without knowing facts.
05
personal belongings or possessions
Örnekler
I need to pack my stuff before leaving.
Where did you put all your stuff?
06
a defining component of something
Örnekler
Trust is the stuff that holds relationships together.
Ideas are the stuff of great novels.
07
information or content presented in an unspecified or general form
Örnekler
I need to check the stuff about the meeting.
He gave me some stuff on the project to read.
to stuff
01
içini doldurmak
to fill meat or vegetables with a mixture of different ingredients
Transitive: to stuff meat or vegetables with ingredients
Örnekler
For dinner tonight, I 'm going to stuff the chicken breasts with spinach, ricotta cheese, and sun-dried tomatoes.
Bu akşam yemeği için, tavuk göğüslerini ıspanak, ricotta peyniri ve güneşte kurutulmuş domateslerle dolduracağım.
We 're having Thanksgiving dinner early this year, and I 'll be stuffing the turkey with a flavorful blend of herbs, onions, and breadcrumbs.
Bu yıl Şükran Günü yemeğini erken yapıyoruz ve hindiyi lezzetli bir ot, soğan ve ekmek kırıntısı karışımıyla dolduracağım.
02
doldurmak, tıkmak
to fill a space or container tightly and completely with a material
Transitive: to stuff a space or container with a material
Örnekler
She had to stuff the suitcase with clothes for the long journey.
Uzun yolculuk için valizi giysilerle doldurmak zorunda kaldı.
In a rush, they had to stuff the duffel bag with essentials for the weekend trip.
Aceleleri vardı, hafta sonu gezisi için gerekli olanları spor çantasına tıkmak zorunda kaldılar.
03
tıka basa doldurmak, tıkmak
to consume a significant quantity of food
Transitive: to stuff oneself with food
Örnekler
After the long hike, we decided to stuff ourselves with burgers and fries at the diner.
Uzun yürüyüşten sonra, lokantada kendimizi hamburger ve patates kızartmasıyla tıka basa doldurmaya karar verdik.
Every Thanksgiving, I stuff myself with turkey, mashed potatoes, and pumpkin pie until I can barely move.
Her Şükran Günü'nde, kendimi hindi, patates püresi ve balkabağı turtasıyla tıka basa doldururum, neredeyse hareket edemeyecek hale gelene kadar.
04
tıkmak, doldurmak
to push or insert something quickly and forcefully into a confined area
Transitive: to stuff sth into a space
Örnekler
She stuffed her clothes into the suitcase, trying to fit everything before the trip.
O, yolculuk öncesi her şeyi sığdırmaya çalışarak giysilerini valize tıktı.
He stuffed the papers into his backpack, running late for class.
Sınıfa geç kaldığı için kağıtları çantasına tıkıştırdı.
05
doldurmak, tıkmak
to insert materials into the skin of a dead animal in order to give it a lifelike appearance for display
Transitive: to stuff a dead animal
Örnekler
The taxidermist carefully stuffed the deer's hide with foam to recreate its natural shape and size.
Taksidermist, doğal şeklini ve boyutunu yeniden oluşturmak için geyiğin derisini köpükle dikkatlice doldurdu.
The museum curator supervised the taxidermy team as they stuffed the lioness for the upcoming wildlife exhibit.
Müze küratörü, yaklaşan vahşi yaşam sergisi için dişi aslanı doldururken tahnit ekibini denetledi.
06
tıkanmak, dolmak
(of nasal passages) to become congested or blocked with mucus or other material
Intransitive
Örnekler
The dusty attic made his nasal passages stuff, triggering his allergies and causing discomfort.
Tozlu tavan arası, burun pasajlarını tıkadı, alerjilerini tetikledi ve rahatsızlığa neden oldu.
The spicy food always makes my sinuses stuff, so I avoid it when I have a cold.
Baharatlı yiyecekler her zaman sinüslerimi tıkar, bu yüzden soğuk algınlığım olduğunda ondan kaçınırım.
Leksikal Ağaç
stuffy
stuff
