offbeat
01
alışılmadık, özgün
unconventional or unusual, often in an interesting way
Approving
Informal
Örnekler
The artist 's offbeat paintings, featuring vibrant colors and abstract shapes, stood out in the traditional gallery.
Sanatçının canlı renkler ve soyut şekiller içeren alışılmadık resimleri, geleneksel galeride öne çıktı.
Instead of a typical wedding ceremony, they opted for an offbeat celebration in a secluded forest with non-traditional rituals.
Tipik bir düğün töreni yerine, geleneksel olmayan ritüellerle izole bir ormanda alışılmadık bir kutlama yapmayı tercih ettiler.
02
alışılmadık, ritmin dışında
not aligning with the main beat in music, often creating an unexpected or syncopated rhythm
Örnekler
The offbeat accents in the rhythm section gave the song a unique drive.
Ritim bölümündeki alışılmadık vurgular şarkıya eşsiz bir hareket kattı.
His guitar part often played offbeat, creating an interesting contrast with the drums.
Gitar partisyonu genellikle aksak çalıyordu, davullarla ilginç bir tezat oluşturuyordu.
Offbeat
01
aksak vuruş, zayıf vuruş
a musical beat that is not strongly accented, typically creating an uneven or syncopated rhythm
Örnekler
The band experimented with offbeats to add depth to the song.
Grup, şarkıya derinlik katmak için aksak ritimlerle deney yaptı.
His guitar riff played with the offbeat, giving the track an interesting groove.
Gitar rififi aksak vuruşlarla çalıyordu, parçaya ilginç bir groove veriyordu.
