to fixate
01
sabitlemek, bakışlarını odaklamak
to focus or concentrate one's gaze on something or someone
Transitive: to fixate one's gaze on a specific point
Intransitive: to fixate on a specific point
Örnekler
The scientist asked the participant to fixate on the cross on the screen
Bilim insanı, katılımcıdan ekrandaki çarpıya odaklanmasını istedi.
During the test, the trainer asked him to fixate on the red light for several seconds.
Test sırasında, antrenör ondan birkaç saniye boyunca kırmızı ışığa odaklanmasını istedi.
02
sabitmek, takıntı yapmak
to excessively focus on one thing, to the point of obsession, making it difficult to think about other things
Intransitive: to fixate on sth
Örnekler
Some individuals fixate on past mistakes, unable to move forward.
Bazı insanlar geçmiş hatalara takıntı yapar, ilerleyemez.
After the argument, he could n't help but fixate on the harsh words that were said.
Tartışmadan sonra, söylenen sert sözlere takılıp kalmaktan kendini alamadı.
03
takıntı yapmak, sabitlenmek
to become overly focused or obsessed with someone, often in an unhealthy way
Intransitive: to fixate on sb
Örnekler
He began to fixate on his colleague, constantly thinking about her during the day.
Meslektaşına takıntı yapmaya başladı, gün boyunca sürekli onu düşünüyordu.
She could n't stop fixating on him during the meeting.
Toplantı sırasında ona takıntılı kalmaktan kendini alamadı.
Leksikal Ağaç
fixation
fixate
fix
