false
Örnekler
He made a false claim about his achievements to impress others.
Başkalarını etkilemek için başarıları hakkında yanlış bir iddiada bulundu.
He presented a false document as evidence in the court case.
Mahkeme davasında bir sahte belgeyi kanıt olarak sundu.
Örnekler
The museum displayed a false artifact mistaken for an ancient relic.
Müze, antik bir kalıntı sanılan sahte bir eser sergiledi.
She wore false eyelashes to enhance her look.
Görünümünü güzelleştirmek için takma kirpikler taktı.
Örnekler
The false friend abandoned him when things got tough, showing no loyalty.
Sahte arkadaş, işler zorlaştığında onu terk etti, hiçbir sadakat göstermedi.
A false companion will always put their own interests above yours, even at your expense.
Sahte bir arkadaş, her zaman kendi çıkarlarını sizinkilerin üzerine koyar, hatta sizin zararınıza olsa bile.
Örnekler
The singer hit a false note during the chorus, throwing off the harmony.
Şarkıcı, nakarat sırasında yanlış bir nota vurdu ve armoniyi bozdu.
Her voice wavered and produced a false pitch in the middle of the performance.
Sesi titredi ve performansın ortasında yanlış bir perde üretti.
05
yanlış, aldatıcı
intended to mislead or deceive
Örnekler
Advertisements for miracle diets often create a false sense of hope.
Mucizevi diyet reklamları genellikle yanıltıcı bir umut hissi yaratır.
The alarm provided a false sense of security, as it was easily disabled.
Alarm, kolayca devre dışı bırakılabildiği için yanıltıcı bir güvenlik hissi sağladı.
false
01
yalancıktan, aldatıcı bir şekilde
in a deceitful or untrustworthy manner
Örnekler
She played him false by pretending to be supportive, then gossiping about him behind his back.
Ona, destekçi gibi davranarak ve ardından arkasından dedikodu yaparak ona yalancıktan oynadı.
They acted false when they promised to help but never showed up.
Yardım etmeye söz verdiklerinde yalancıktan davrandılar ama asla gelmediler.
Leksikal Ağaç
falsely
falseness
false



























