to budge
01
kıpırdamak, hareket etmek
to shift or move a small amount, often reluctantly or with difficulty
Intransitive
Örnekler
The heavy rock would n't budge no matter how hard they tried to push it.
Ağır kaya, ne kadar zorlarlarsa zorlasınlar kıpırdamadı.
She asked the cat to move, but it did n't budge from its comfortable spot on the windowsill.
Kediden hareket etmesini istedi, ama pencere pervazındaki rahat yerinden kıpırdamadı.
02
düşüncesini değiştirmek
to change one's opinion or decision after some pressure
Intransitive
Örnekler
He would n't budge on his decision, no matter what we said.
Ne söylediysek de kararından vazgeçmedi.
After a long discussion, she finally budged and agreed to help.
Uzun bir tartışmanın ardından, sonunda geri adım attı ve yardım etmeyi kabul etti.
