to bludgeon
01
zorlamak, baskı yapmak
to forcefully pressure someone to do something
Ditransitive: to bludgeon sb into sth
Örnekler
The aggressive salesperson attempted to bludgeon customers into buying unnecessary products.
Agresif satış elemanı, müşterileri gereksiz ürünler satın almaya zorlamaya çalıştı.
The politician 's aggressive tactics bludgeoned his opponents into supporting his agenda.
Politikacının agresif taktikleri, muhaliflerini gündemini desteklemeye zorladı.
02
sopa çekmek, şiddetle dövmek
to violently strike someone repeatedly with a heavy stick
Transitive: to bludgeon sb
Örnekler
The assailant bludgeoned his victim with a tire iron, leaving them unconscious and bleeding.
Saldırgan, kurbanını bir demir çubukla döverek bilincini kaybetmesine ve kanamasına neden oldu.
In the midst of the brawl, one of the fighters bludgeoned his opponent with a metal pipe.
Kavganın ortasında, dövüşçülerden biri rakibini metal bir boruyla dövdü.
Bludgeon
01
cop, sopalı
a thick, usually short stick or club used to hit or strike, often intended as a weapon
Örnekler
The guard carried a bludgeon for protection.
Muhafız, korunmak için bir cop taşıyordu.
The attacker used a wooden bludgeon during the robbery.
Saldırgan, soygun sırasında tahta bir sopa kullandı.
Leksikal Ağaç
bludgeoner
bludgeon
