old
Örnekler
She cherished the wisdom and experience that came with being old.
O, yaşlı olmanın getirdiği bilgelik ve deneyimi değerli buldu.
The old gentleman greeted everyone with a warm smile.
Yaşlı beyefendi herkese sıcak bir gülümsemeyle selam verdi.
02
eski
(of a thing) having been used or existing for a long period of time
Örnekler
He fixed an old clock that had stopped ticking.
O, artık çalışmayan eski bir saati tamir etti.
She had old photographs of her parents displayed on the wall.
Duvarda ebeveynlerinin eski fotoğrafları asılıydı.
2.1
eski, yıpranmış
worn, aged, or deteriorated due to prolonged use or the passage of time
Örnekler
His old shoes were scuffed and torn from years of daily wear.
Onun eski ayakkabıları yıllarca günlük kullanımdan dolayı çizilmiş ve yırtılmıştı.
The old couch in the living room had faded fabric and sagging cushions.
Salondaki eski kanepe solmuş kumaşa ve sarkmış yastıklara sahipti.
Örnekler
She is fifty years old and still runs marathons.
O elli yaşında ve hala maraton koşuyor.
The car in the garage is thirty years old but runs perfectly.
Garajdaki araba otuz yaşında eski ama mükemmel çalışıyor.
04
eski, tanıdık
well-known or familiar because they have been experienced or encountered many times before
Örnekler
Seeing all the old familiar faces at the reunion brought back great memories.
Buluşmada tüm eski tanıdık yüzleri görmek harika anıları geri getirdi.
He always uses the same old excuses when he ’s late for work.
İşe geç kaldığında hep aynı eski bahaneleri kullanır.
4.1
eski, yaşlı
referring to someone one has known or had a relationship with for a significant amount of time
Örnekler
I ran into an old classmate at the grocery store yesterday.
Dün bakkalda eski bir sınıf arkadaşıma rastladım.
Bob ’s an old friend of mine; we ’ve known each other since childhood.
Bob benim eski bir arkadaşım; çocukluğumuzdan beri birbirimizi tanıyoruz.
05
eski dost, sevgili eski
expressing fondness, familiarity, or affection toward someone or something
Örnekler
He ’s a good old friend who ’s been by my side for years.
O, yıllardır yanımda olan iyi bir eski arkadaş.
Same old Mom, always looking out for us.
Aynı eski anne, her zaman bizi gözetiyor.
Örnekler
His old students still keep in touch with him even though he retired years ago.
Yıllar önce emekli olmasına rağmen eski öğrencileri hâlâ onunla iletişim halinde.
She ran into one of her old colleagues at the conference last week.
Geçen hafta konferansta eski meslektaşlarından birine rastladı.
Örnekler
I drove by my old house and felt nostalgic about the memories there.
Eski evimin yanından geçtim ve oradaki anılar hakkında nostaljik hissettim.
He still keeps in touch with some of his colleagues from his old job.
Hâlâ eski işinden bazı meslektaşlarıyla iletişim halinde.
Örnekler
Old French greatly influenced the development of Middle English after the Norman Conquest.
Eski Fransızca, Norman Fethi'nden sonra Orta İngilizce'nin gelişimini büyük ölçüde etkiledi.
Scholars study Old English to better understand the roots of the modern English language.
Bilim insanları, modern İngiliz dilinin köklerini daha iyi anlamak için eski İngilizceyi inceler.
09
eski, deneyimli
having extensive knowledge, practice, or skill in a particular field or activity
Örnekler
The old sailor shared fascinating stories of his years at sea.
Deneyimli denizci, denizde geçirdiği yıllara dair büyüleyici hikayeler paylaştı.
As an old trooper, he knew exactly how to handle tough situations with ease.
Eski bir asker olarak, zor durumları kolaylıkla nasıl idare edeceğini tam olarak biliyordu.
Old
Örnekler
The community center offers activities for both the young and the old.
Toplum merkezi, hem gençler hem de yaşlılar için etkinlikler sunar.
The old often have wisdom to share from their many years of experience.
Yaşlılar, yılların deneyiminden paylaşacak bilgelikleri olur.
Leksikal Ağaç
oldish
oldness
old



























