to dally
Örnekler
He dallied on his way to work, enjoying the warm sunshine and fresh air.
İşe giderken oyalanarak ilerledi, sıcak güneşin ve temiz havanın tadını çıkararak.
The children dallied along the path, picking flowers and chasing butterflies.
Çocuklar, çiçek toplayıp kelebekleri kovalayarak patikada oyalanıyorlardı.
02
oynamak, kurcalamak
to toy with an idea or possibility without committing to it or taking it seriously
Örnekler
She dallied with the idea of quitting her job but never acted.
O, işini bırakma fikriyle oyalandı ama hiç harekete geçmedi.
He dallied with several business plans before settling on one.
O, birine karar vermeden önce birkaç iş planıyla oyalandı.
03
bağlanmadan flört etmek, ciddi olmadan romantik davranmak
to engage in romantic or sexual behavior without commitment
Örnekler
He dallied with several women but never settled down.
O, birkaç kadınla flört etti ama asla yerleşmedi.
She accused him of dallying with her affections.
Ona, onu duygularıyla oynamakla suçladı.
Leksikal Ağaç
dalliance
dallier
dally



























