uncommon
Örnekler
Seeing a shooting star in the city is uncommon due to light pollution.
Şehirde bir kayan yıldız görmek, ışık kirliliği nedeniyle nadirdir.
Finding parking downtown is uncommon during the evening rush hour.
Akşam yoğun saatlerinde şehir merkezinde park yeri bulmak nadirdir.
02
olağanüstü, nadir
exceptionally great or intense, beyond what is typical or expected
Örnekler
The storm caused an uncommon amount of damage to the buildings.
Fırtına, binalara olağandışı bir miktarda hasar verdi.
She displayed an uncommon amount of patience with the difficult customer.
Zor müşteriye karşı olağandışı bir sabır sergiledi.
Leksikal Ağaç
uncommon
common



























