uncomfortably
01
rahatsız edici bir şekilde
in a way that causes physical discomfort or a lack of ease
Örnekler
He sat uncomfortably on the hard, narrow bench.
Sert, dar bankta rahatsız bir şekilde oturdu.
She lay uncomfortably in bed, tossing and turning all night.
O, bütün gece dönüp durarak yatakta rahatsız bir şekilde yattı.
1.1
rahatsız bir şekilde, huzursuzca
in a way that reflects emotional unease, such as embarrassment, awkwardness, or self-consciousness
Örnekler
He laughed uncomfortably at the unexpected question.
Beklenmedik soru karşısında rahatsız bir şekilde güldü.
I shifted uncomfortably under her intense gaze.
Onun yoğun bakışları altında rahatsız bir şekilde kıpırdadım.
Leksikal Ağaç
uncomfortably
comfortably
comfortable
comfort
