to diverge
01
birbirinden uzaklaşmak
to move apart and continue in another direction
Intransitive
Örnekler
As the river flowed downstream, it began to diverge into smaller tributaries.
Nehir aşağı doğru akarken, daha küçük kollara ayrılmaya başladı.
At the fork in the road, the two lanes diverged, leading to separate destinations.
Yol ayrımında, iki şerit ayrıldı, ayrı hedeflere yönlendirdi.
02
ayrılmak, sapmak
to deviate or move away from an established path or norm
Intransitive: to diverge from a norm
Örnekler
The company decided to diverge from traditional marketing strategies and explore innovative digital campaigns.
Şirket, geleneksel pazarlama stratejilerinden sapmaya ve yenilikçi dijital kampanyaları keşfetmeye karar verdi.
The artist chose to diverge from conventional painting techniques and experiment with abstract forms.
Sanatçı, geleneksel boyama tekniklerinden sapmayı ve soyut formlarla deney yapmayı seçti.
03
uyuşmamak
(of views, opinions, etc.) to be different from each other
Intransitive
Örnekler
During the debate, the candidates ' views began to diverge on key economic policies.
Tartışma sırasında, adayların görüşleri önemli ekonomik politikalar konusunda ayrışmaya başladı.
Over time, the political parties ' stances started to diverge, leading to increased polarization.
Zamanla, siyasi partilerin tutumları birbirinden uzaklaşmaya başladı ve bu da artan bir kutuplaşmaya yol açtı.
04
ıraksamak, yakınsamamak
(of a mathematical sequence or series) to not have a finite limit
Intransitive
Örnekler
The infinite series 1 + 2 + 3 + 4 + ... diverges because it does n't have a finite sum.
Sonsuz seri 1 + 2 + 3 + 4 + ... ıraksar çünkü sonlu bir toplamı yoktur.
The sequence ( 1, 2, 4, 8, ... ) diverges as each term doubles the previous one.
Dizi (1, 2, 4, 8, ...) ıraksar çünkü her terim bir öncekinin iki katıdır.
Leksikal Ağaç
divergence
divergent
diverging
diverge



























