Char
01
temizlikçi kadın, hizmetçi kadın
a woman employed to do housework
Dialect
British
Örnekler
The char arrived early to scrub the floors and polish the silver.
Hizmetçi yerleri ovmak ve gümüşleri parlatmak için erken geldi.
She worked as a char in several London households.
O, birkaç Londra hanesinde temizlikçi olarak çalıştı.
02
alabalık türü, kırmızı benekli alabalık
any of several small, trout-like freshwater fish of the genus Salvelinus, known for their cold-water habitats and often vibrant coloring
Örnekler
The lake is home to native char prized by local anglers.
Göl, yerel balıkçılar tarafından değer verilen yerli alabalıkgillere ev sahipliği yapar.
Arctic char thrive in icy northern waters.
Alabalık türü buz gibi kuzey sularında gelişir.
03
karbonlaşma, yanık kalıntı
a scorched residue left after burning
Örnekler
The fire left behind a thick layer of char on the walls.
Yangın, duvarlarda kalın bir kurum tabakası bıraktı.
He scraped the char off the grill before cooking.
O, pişirmeden önce ızgaranın üzerindeki kömürleşmiş kalıntıyı kazıdı.
to char
01
kavurmak, hafifçe yakmak
to lightly burn something, causing a change in color on its surface
Transitive: to char sth
Örnekler
He charred the marshmallows over the campfire until they turned golden brown.
Kamp ateşinde marshmallow'ları altın kahverengi olana kadar kavurdu.
The fire charred the wooden fence, leaving blackened streaks.
Ateş, ahşap çiti kavurdu, siyah çizgiler bıraktı.
02
kömürleştirmek, kavurmak
to burn something so much that it turns into charcoal or carbon
Transitive: to char sth
Örnekler
The fire charred the wood, leaving only blackened remains.
Ateş, ahşabı kömürleştirdi, geriye sadece kararmış kalıntılar bıraktı.
The chef accidentally charred the steak, making it too tough to eat.
Şef yanlışlıkla bifteği kömürleştirdi, bu da onu yemek için çok sert hale getirdi.



























