broad
Örnekler
His shoulders were broad, giving him a powerful and imposing appearance.
Omuzları genişti, bu da ona güçlü ve etkileyici bir görünüm veriyordu.
The bridge spanned a broad river, allowing for the passage of large ships underneath.
Köprü, geniş bir nehri aşarak büyük gemilerin altından geçişine izin veriyordu.
02
geniş, kapsamlı
covering or including a wide range of topics, subjects, or people
Örnekler
The professor 's lecture covered a broad range of historical events.
Profesörün dersi, geniş bir tarihi olay yelpazesini kapsadı.
She has a broad knowledge of literature, spanning different genres and time periods.
Edebiyat hakkında, farklı türleri ve dönemleri kapsayan geniş bir bilgiye sahiptir.
03
geniş, yaygın
extending a considerable distance from the outer edge toward the center
Örnekler
The architect designed a house with broad hallways that extended deep into the living spaces.
Mimar, yaşam alanlarının derinliklerine uzanan geniş koridorları olan bir ev tasarladı.
They kept their important files in a broad drawer, ensuring everything was organized and easily accessible.
Önemli dosyalarını geniş bir çekmecede sakladılar, her şeyin düzenli ve kolayca erişilebilir olmasını sağladılar.
Örnekler
The broad horizon over the ocean was a breathtaking sight at sunset.
Okyanusun üzerindeki geniş ufuk, gün batımında nefes kesici bir manzaraydı.
The broad plains stretched out as far as the eye could see.
Geniş ovalar göz alabildiğine uzanıyordu.
05
geniş, kapsamlı
impacting or involving a wide and diverse group of people
Örnekler
The candidate was a politician with broad appeal, drawing support from across the political spectrum.
Aday, siyasi yelpazenin her yerinden destek çeken, geniş bir çekiciliğe sahip bir politikacıydı.
There is broad agreement among experts that climate change is a pressing issue.
Uzmanlar arasında, iklim değişikliğinin acil bir mesele olduğu konusunda geniş bir fikir birliği vardır.
Örnekler
The professor gave a broad overview of the topic, leaving the detailed analysis for later lectures.
Profesör, konuya geniş bir genel bakış sundu ve detaylı analizi sonraki derslere bıraktı.
His broad statements about the project lacked the specifics needed to form a clear plan.
Proje hakkındaki geniş açıklamaları, net bir plan oluşturmak için gereken özel detaylardan yoksundu.
07
açık, anlaşılır
straightforward and easy to understand
Örnekler
She gave a broad hint about her feelings, leaving no room for misinterpretation.
Duyguları hakkında açık bir ipucu verdi, yanlış anlaşılma için hiçbir yer bırakmadı.
She gave him a broad hint about wanting a surprise party for her birthday.
Ona, doğum günü için sürpriz bir parti istediğine dair ona açık bir ipucu verdi.
Örnekler
His broad jokes were met with uncomfortable laughter at the formal dinner party.
Onun kaba şakaları, resmi akşam yemeği partisinde rahatsız edici kahkahalarla karşılandı.
The movie was criticized for its broad humor, which some viewers found offensive.
Film, bazı izleyicilerin rahatsız edici bulduğu kaba mizahı nedeniyle eleştirildi.
09
geniş, açık fikirli
characterized by a willingness to accept and consider different views or ideas
Örnekler
Her broad approach to the discussion allowed for a variety of perspectives to be heard.
Tartışmaya olan geniş yaklaşımı, çeşitli bakış açılarının duyulmasını sağladı.
The professor was known for his broad views, encouraging students to explore diverse ideologies.
Profesör, öğrencileri çeşitli ideolojileri keşfetmeye teşvik eden geniş görüşleriyle tanınıyordu.
10
aksanlı
(of an accent) particular to a region and very noticeable, often making the speech difficult to understand
Örnekler
His broad Scottish accent was immediately noticeable as soon as he started speaking.
Konuşmaya başlar başlamaz, belirgin İskoç aksanı hemen fark edildi.
She spoke with a broad Southern drawl that charmed everyone she met.
Tanıştığı herkesi büyüleyen belirgin bir Güney aksanıyla konuşuyordu.
Broad
Örnekler
The movie featured a tough-talking broad who could hold her own in any situation.
Film, her durumda kendini koruyabilen sert konuşan bir kadın içeriyordu.
He described her as a broad with a heart of gold, always ready to help those in need.
Onu, altın kalpli bir kadın olarak tanımladı, her zaman ihtiyacı olanlara yardım etmeye hazır.
broad
01
tamamen, bütünüyle
in a complete or full manner, often used to emphasize a state or condition
Örnekler
She was broad awake after the loud noise startled her.
Yüksek ses onu ürküttükten sonra tamamen uyanıktı.
The dog was broad alert, sensing an intruder nearby.
Köpek, yakındaki bir davetsiz misafiri hissederek tamamen tetikteydi.
Leksikal Ağaç
broadly
broadness
broad



























