
Ara
to pull apart
[phrase form: pull]
01
yırtmak, çarpmak
to become shattered, often after applying much force
Example
The two kids fought over the toy until it pulled apart.
İki çocuk oyuncak için savaştı, ta ki yırtana kadar.
The old fabric was so fragile that it just pulled apart when I tried to wash it.
Eski kumaş o kadar narindi ki, onu yıkamaya çalıştığımda hemen yırtıldı.
02
ayrıntılı incelemek, kritik bir şekilde analiz etmek
to carefully and critically examine something
Example
The editor pulled the manuscript apart, looking for any inconsistencies.
Editör, herhangi bir tutarsızlık aramak için el yazmasını ayrıntılı inceledi.
Critics pulled apart the film for its lack of originality.
Eleştirmenler filmin yenilikçilikten yoksunluğunu ayrıntılı inceledi.
03
ayırt etmek, ayırmak
to intervene and separate individuals or animals that are fighting or in conflict
Example
At the family reunion, two uncles got into an argument and family members had to pull them apart.
Aile buluşmasında, iki amca tartışmaya girdi ve aile üyeleri onları ayırmak zorunda kaldı.
The security guards at the concert had to pull apart several rowdy fans.
Konserdeki güvenlik görevlileri birkaç gürültücü hayranı ayırmak zorunda kaldı.
04
ayırmak, koparmak
to cause a separation, typically used for relationships or groups
Example
Financial difficulties pulled apart many families during the recession.
Mali zorluklar, durgunluk döneminde birçok aileyi ayırdı.
Secrets and lies can pull even the strongest of bonds apart.
Sırlar ve yalanlar, en güçlü bağları bile ayırabilir.
05
ayırmak, parçalamak
to forcefully separate something into its individual components
Example
She pulled the old book apart to restore its individual pages.
Eski kitabı sayfalarını ayırmak için parçalamıştı.
The mechanic pulled the engine apart to find the malfunction.
Tamirci motoru ayırmak için sökerken arızayı buldu.