tremendous
01
olağanüstü büyük
exceptionally grand in physical dimensions
Örnekler
The tremendous glacier stretched across the landscape, a massive expanse of ice.
Muazzam buzul, manzara boyunca uzanıyordu, devasa bir buz alanı.
They were awestruck by the tremendous waterfall cascading down the cliffside.
Uçurumdan aşağı inen muazzam şelale karşısında hayrete düştüler.
Örnekler
She felt a tremendous sense of achievement after finishing the marathon.
Maratonu bitirdikten sonra muazzam bir başarı duygusu hissetti.
The debate generated a tremendous interest in the topic among the audience.
Tartışma, izleyiciler arasında konuya karşı muazzam bir ilgi uyandırdı.
03
olağanüstü, etkileyici
exceptionally good or impressive
Örnekler
The chef prepared a tremendous meal that delighted everyone at the dinner party.
Şef, akşam yemeği partisindeki herkesi memnun eden muazzam bir yemek hazırladı.
Her presentation was tremendous, earning praise from all the attendees.
Sunumu muhteşemdi, tüm katılımcılardan övgü aldı.
