to redden
01
kızarmak
to become red, often in response to emotions like embarrassment, shame, or surprise
Intransitive
Örnekler
His face began to redden when he realized he was late for the meeting.
Toplantıya geç kaldığını fark ettiğinde yüzü kızarmaya başladı.
I could see her cheeks redden when someone mentioned her achievements.
Biri başarılarından bahsettiğinde yanaklarının kızardığını görebiliyordum.
02
kızarmak, kırmızıya dönmek
to change or turn red in color
Intransitive
Örnekler
The sky began to redden as the sun dipped below the horizon.
Güneş ufkun altına batarken gökyüzü kızarmaya başladı.
The leaves started to redden in the fall, signaling the change in season.
Yapraklar sonbaharda kızarmaya başladı, mevsim değişikliğini işaret ediyordu.
03
kızarmak, kırmızıya boyamak
to cause something to turn red
Transitive: to redden sth
Örnekler
The setting sun began to redden the sky with its warm glow.
Batan güneş, sıcak parıltısıyla gökyüzünü kızıllaştırmaya başladı.
The wine spilled on the carpet, reddening the fibers instantly.
Şarap halının üzerine döküldü, lifleri anında kırmızılaştırdı.



























