proximate
Örnekler
The proximate cause of the fire was a faulty electrical wire.
Yangının doğrudan nedeni hatalı bir elektrik kablosuydu.
The proximate effect of the new policy was an immediate increase in applications.
Yeni politikanın yakın etkisi, başvurularda ani bir artış oldu.
02
yakın, hemen ardından gelen
very close in time, occurring just before or after another event
Örnekler
The proximate events of the day led to a very busy evening.
Günün yakın olayları çok yoğun bir akşama yol açtı.
His proximate deadlines made the week especially stressful.
Yakın teslim tarihleri haftayı özellikle stresli hale getirdi.
Örnekler
The restaurant ’s proximate location to the office made it a popular lunch spot.
Restoranın ofise yakın konumu, onu popüler bir öğle yemeği noktası haline getirdi.
The hotel is in a proximate area to the airport, making travel convenient.
Otel, havalimanına yakın bir bölgede bulunuyor, bu da seyahati kolaylaştırıyor.



























