intense
Örnekler
She felt intense excitement as she approached the finish line.
Bitiş çizgisine yaklaşırken yoğun bir heyecan hissetti.
The intense heat of the desert made it difficult to breathe.
Çölün yoğun sıcağı nefes almayı zorlaştırdı.
02
çok ciddi
(of a person) showing strong enthusiasm or fervor for something
Örnekler
She was an intense artist, completely absorbed in her craft.
O, tamamen sanatına kendini adamış yoğun bir sanatçıydı.
He was an intense student, always pushing himself to excel.
O, her zaman kendini mükemmelleşmeye zorlayan yoğun bir öğrenciydi.
Örnekler
The athletes underwent an intense training regimen before the competition.
Sporcular yarışmadan önce yoğun bir antrenman rejiminden geçtiler.
The investigation entered an intense phase as new evidence emerged.
Yeni kanıtlar ortaya çıktıkça soruşturma yoğun bir aşamaya girdi.
Leksikal Ağaç
intensely
intensify
intensive
intense
