to intensify
01
şiddetlenmek
to become more in degree or strength
Intransitive
Örnekler
Ongoing efforts are currently intensifying to address climate change.
İklim değişikliğini ele almak için devam eden çabalar şu anda yoğunlaşıyor.
Tensions are intensifying in the region due to political unrest.
Siyasi huzursuzluk nedeniyle bölgedeki gerilimler şiddetleniyor.
02
yoğunlaştırmak, artırmak
to increase the degree, strength, or severity of something
Transitive: to intensify sth
Örnekler
The therapist used techniques to intensify the relaxation experience for her clients.
Terapist, müşterileri için rahatlama deneyimini yoğunlaştırmak için teknikler kullandı.
Increasing the dosage of the medication could intensify its side effects.
İlacın dozajını artırmak yan etkilerini şiddetlendirebilir.
03
yoğunlaştırmak, güçlendirmek
to increase the strength or impact of certain visual elements in an image through adjustments to lighting, contrast, or saturation
Transitive: to intensify visual elements
Örnekler
The photographer used a reflector to intensify the sunlight on the subject's face, creating a dramatic portrait.
Fotoğrafçı, konunun yüzündeki güneş ışığını yoğunlaştırmak için bir reflektör kullandı ve böylece dramatik bir portre yarattı.
Adding a vignette effect around the edges of the photo can intensify the focus on the central subject.
Fotoğrafın kenarlarına bir vinç efekti eklemek, merkezdeki konuya olan odaklanmayı yoğunlaştırabilir.
Leksikal Ağaç
intensifier
intensifying
intensify
intense



























