Blur
volume
British pronunciation/blˈɜː/
American pronunciation/ˈbɫɝ/

"blur"Tanımı ve Anlamı

to blur
01

bulanıklaştırmak, bir şeyi belirsizleştirmek

to make something appear less clear or distinct
Transitive: to blur an image
to blur definition and meaning
example
Example
click on words
The photographer intentionally blurred the background to highlight the subject.
Fotoğrafçı, konuyu vurgulamak için arka planı belirsizleştirmek amacıyla bulanıklaştırdı.
A quick swipe of the eraser can blur pencil lines for a softer look.
Silgi ile hızlıca bir dokunuş, kalem çizgilerini bulanıklaştırabilir ve daha yumuşak bir görünüm sağlar.
02

bulanıklaştırmak, bulanık hale getirmek

to cause imperfection or distortion in vision
Transitive: to blur one's vision
example
Example
click on words
Prolonged exposure to the bright screen of the computer blurred his eyesight.
Uzun süre bilgisayarın parlak ekranına maruz kalmak gözlerini bulanıklaştırdı.
The scratched surface of the eyeglasses blurred her vision.
Gözlüklerin çizilmiş yüzeyi görüşünü bulanık hale getirdi.
03

bulanıklaştırmak, belirsizleştirmek

to render unclear or obscure
Transitive: to blur one's senses or mind
example
Example
click on words
The artist intentionally blurred the lines between reality and imagination in his surreal paintings.
Sanatçı, gerçeklik ile hayal arasındaki sınırları kasıtlı olarak belirsizleştirdiği sürrealist tablolarında bulanıklaştırdı.
The complex legal jargon blurred the comprehension of the average citizen.
Karmaşık hukuki jargon, sıradan vatandaşın anlayışını belirsizleştirdi.
04

bulanıklaşmak, belirsizleşmek

to appear less clear or distinct
Intransitive
example
Example
click on words
As the fog rolled in, the outlines of the trees began to blur.
Sis geldiğinde, ağaçların siluetleri belirsizleşmeye başladı.
Tears welled in her eyes, causing the words on the page to blur as she struggled to maintain composure.
Gözlerinde yaşlar belirdi, bu da sayfadaki kelimelerin bulanıklaşmasına neden oldu ve o, kendini toparlamaya çalışırken zorluk çekti.
05

bulanıklaştırmak, silmek

to obscure something by smudging or smearing
Transitive: to blur sth
example
Example
click on words
The child 's fingerprints inadvertently blur the glossy surface of the newly polished table.
Çocukların parmak izleri, yeni parlatılmış masanın parlak yüzeyini bulanıklaştırıyor.
The spilled ink begins to blur the lines of the intricate calligraphy.
Dökülen mürekkep, karmaşık hat sanatındaki çizgileri bulanıklaştırmaya başlar.
Blur
01

bulanıklık, serinlik

a hazy or indistinct representation
LanGeek
Uygulamayı İndir
langeek application

Download Mobile App

stars

app store