to preclude
01
önlemek
to stop or prevent something from happening
Transitive: to preclude an action or situation
Örnekler
Strict security measures in place preclude unauthorized entry into the restricted zone.
Yürürlükteki sıkı güvenlik önlemleri, yetkisiz girişi engeller ve kısıtlı alana girişi önler.
Previous failures in communication precluded successful collaboration between the teams.
İletişimdeki önceki başarısızlıklar, ekipler arasında başarılı bir işbirliğini engelledi.
02
imkansızlaştırmak
(of circumstances) to stop or prevent someone from being able to do something
Transitive: to preclude sb from sth
Örnekler
His prior commitment to another project will preclude him from attending the meeting.
Başka bir projeye olan önceki taahhüdü, toplantıya katılmasını engelleyecek.
Her health condition precludes her from participating in strenuous physical activities.
Sağlık durumu, onun yorucu fiziksel aktivitelere katılmasını engeller.
Leksikal Ağaç
preclusion
preclude
