to entangle
01
dolaştırmak
to interweave or twist into a complex and confusing mass, making separation or unraveling difficult
Intransitive
Örnekler
The vines grew rapidly and began to entangle, forming a dense, impenetrable thicket in the garden.
Asmalar hızla büyüdü ve bahçede yoğun, geçilmez bir çalılık oluşturarak birbirine dolanmaya başladı.
In the dense forest, tree roots often entangle, creating natural obstacles for hikers and explorers.
Yoğun ormanda, ağaç kökleri sık sık birbirine dolanır, yürüyüşçüler ve kaşifler için doğal engeller oluşturur.
02
dolaştırmak, karıştırmak
to trap or ensnare something, causing it to become twisted, caught, or intertwined
Transitive: to entangle sb/sth | to entangle sb/sth in sth
Örnekler
The cat playfully leaped into a pile of yarn, only to become entangled in the threads.
Kedi oyuncu bir şekilde bir iplik yığınının üzerine atladı, sadece ipliklerde dolaşmak için.
The spider expert observed the intricate web, noting how its strands intricately entangle unsuspecting insects.
Örümcek uzmanı, karmaşık ağı gözlemledi ve ipliklerinin nasıl ustalıkla dolaştırdığını fark etti.
03
dolaştırmak, karıştırmak
to become involved in a complicated or difficult situation
Transitive: to entangle sb in a difficult situation
Örnekler
The detective uncovered a plot to entangle the innocent witness in a web of false accusations.
Dedektif, masum tanığı sahte suçlamalar ağına dâhil etmek için bir komplo ortaya çıkardı.
Financial scams often aim to entangle unsuspecting individuals in schemes that are challenging to unravel.
Finansal dolandırıcılıklar, genellikle şüpheci olmayan bireyleri çözülmesi zor olan planlara dâhil etmeyi amaçlar.
Leksikal Ağaç
disentangle
entanglement
entangle
tangle



























